PINAR KESKİNER, Uzman Psikolojik Danışman
“Yokluk büyük varlıktır azizim, yeter ki fark edebilesin.”F. Nietzsche
Tüketim toplumu, tükenmişlik hissi derken “tükenme” kelimesi son yıllarda günlük hayatımızdaki olumsuzlukları tanımlayan cümlelerin içinde yer almaya başladı. Basit anlamda tüketim, “bir şeyleri bitirmek ve yok etmek” anlamına gelmektedir.
Tüketim kültürü, 17.yüzyılın İngiltere’sinde soyluların diğer soylulardan farklı olabilmek ve kraliçenin ilgisini çekebilmek için kıyafetleri, aksesuarları, düzenledikleri şatafatlı ziyafetleri ile ön plana çıkma yolları aramaları ile başlar. 18.yüzyılda ise insanların, ekonomik kazançları ile yalnızca ihtiyaçları olan şeyleri değil, aynı zamanda arzularına da hitap eden lüks ürünleri talep etmeleri olarak tanımlanır[1]. Farklı bakış açıları olsa da özetle, insanların toplumsal bağlar ya da ayrımlar yaratabilmek amacıyla ürünleri kullanırken izledikleri farklı yolların tüketim kültürünü oluşturduğu söylenebilir.
Şu anda yaşadığımız hayatta da başarılı olabilmek, daha çok yükselebilmek, daha iyi bir evde oturup daha iyi bir arabaya binebilmek için çoğumuz günün, ayların, yılların nasıl geçtiğini anlamıyor, “anı” yaşamıyor, kendimizi çoğu zaman sorgusuz sualsiz akan hayatın kollarına bırakıyoruz.
Kontrolü bırakmışlık gibi görünen bu halimizin tam aksine bir yandan da kendimizi her şeye yetişmek zorunda hissediyoruz. Mesajlarımız kısa, bayram tebriklerimiz samimiyetsiz, basmakalıp, özelleştirilmemiş toplu iletiler şeklinde, duygularımızı anlatmak için uğraşmak yerine kullanacağımız emojilerimiz var. Yemeklerimiz hızlı, kilo verme reklamları 3 günde 5 kilo vermek üzerine ve hatta heyecanla yemek yerine geçecek hapların icat edilmesini bekliyoruz.
Eskilerin söylediği, “Emeksiz yemek olmaz” sözü geliyor aklıma. Sanki devir değişti ve emeksiz yaşam popüler oldu.“Düşünce yokluktan doğar” diyen Freud’un aksine, boşluk bırakmadığımız için düşünmeye de fırsatımız kalmıyor.Tüketim sadece eşyalar, müzikler oyuncaklar düzeyinde değil, hayatın tüketilmesi alanında bizi esir alıyor. Kendimizi tükettiğimiz yerde tükenmişlik sendromu bizi gerçeklerle yüzleştiren durum olarak karşımıza çıkıyor.
Sıklıkla duyduğumuz tükenmişlik sendromu, kişinin kendisine çoğu zaman gerçekçi olmayan hedefler koyup, sonucunda istediklerini elde edememesi ve hayal kırıklığına uğraması, yorulması, enerjisinin tükenmesidir. Mesleki tükenmişlik hissini, kişinin tüm hayatını etkileyen sorunları ortaya çıkarması şeklinde de tanımlayabiliriz[2].Tükenmişlik, sıklıkla insanlarla muhatap olmayı gerektiren, rekabetin yoğun olduğu işlerde çalışan bireylerde ortaya çıkan bir kötümserliktir. Kişinin, psikolojik kaynakları tükenir ve tükenme hissiyatı giderek artar. Bu hissiyat, uyku bozukluları, sırt ağrıları, sindirim rahatsızlıkları ve dikkat sorunları şeklinde de dışa yansımaya başlar[3], bu nedenle tarihte ilk kez bu kavramı tanımlayan Freudenberger bu durumu “zihinsel ve fiziksel tükenme durumu” olarak tanımlamıştır.Yapılan araştırmalar aynı kurumda ve aynı şartlarda çalışan bireylerin farklı tükenmişlik seviyelerine sahip olduğunu göstermektedir. Buradaki en önemli koruyucu faktör kişinin başa çıkma yöntemlerinin çeşitliliğidir.
Tükenmeden Önce Son Çıkış
- En önemli ilacın güç ve inanç olduğunu söyleyebiliriz. “Her şey benim kontrolümde olsun, başkalarını memnun etmek zorundayım, herkes beni sevsin…” gibi işlevli olmayan inançları fark etmek ve yeniden yapılandırmak, eldeki kaynakları, güçleribelirleyerek, üzerimizdeki beklentileri daha gerçekçi bir seviyeye çekmek mümkün olabilir.
- Benzer şekilde kişi olarak kendimizi tanımak, sınırlarımızı ve sorumluluklarımızı netleştirmek, kaldıramayacağımız yüklerin altına girmemek işe yarayabilir.
- Hayatımızın içinde ya da yaptığımız işteki zorlukları ve riskleri bilmek, bunlarla nasıl baş edebileceğimizi planlamamızı kolaylaştırabilir.
- Tükenmişlik halinin ne olduğunu ve belirtilerini bilmek önemlidir. Normalde vermeyeceğimiz tepkiler ya da duygusal değişimler yaşadığımızı fark ettiğimizde yani belirtiler ortaya çıkmaya başladığında çözüm aramaya da başlayabiliriz.
- Sakinleşip, dinlenebileceğimiz alan ve zamanlar yaratmak ve bu olanakları mümkün olduğunca kullanmak, bizi iyi hissettiren örneğin, sosyal ilişkiler kurmak, hobiler edinmek gibi şeyleri yapmak önemlidir. Bazen sadece iyi hissettiğimiz bir anı düşünmek bile zor bir zamanda rahatlatıcı etkiye sahip olabilir.
Çözüm denemeleri işe yaramıyor ve hala işinize ve hayatınıza devam etmekle ilgili zorluklar yaşıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz.
[1]http://betadergi.com/ttad/yonetim/icerik/makaleler/60-published.pdf
[2]Can. A. &Tiyek. R. (2015). Tükenmişlik Sendromu: Akademik Personel Üzerine Bir Uygulama. Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 4 (1), 72-93.
[3]Kaçmaz N.,Tükenmişlik (Burnout) Sendromu, İstanbul Tıp Fakültesi Dergisi 2005; 68; 29-32.