BÜŞRA KESKİN, Psikolojik Danışman
Zaman… Hepimizin çok iyi bildiği, üzerine düşündüğü, ölçülebilir bir kavram olmasına rağmen tanımlaması ne kadar zor değil mi? Üzerine teoriler, şiirler, romanlar yazılan zaman, bazen akıyor, bazen duruyor ama hiç geri döndürülemiyor.
Geri dönüşümü mümkün olmayan zamanı anlamlı, verimli geçirme, yaşamın sonluluğu gibi konular, yetişkin olmakla birlikte daha çok gündemimize girebiliyor. Bu kavramların özellikle yetişkin meseleleri olması çocuklarla yetişkinlerin arasındaki bilişsel farklılıklarla açıklanabilir. Çocuklar için zaman, belli bir yaşa kadar döngüseldir. Tıpkı akreple yelkovanın döngüsü gibi, uyandıkları andan itibaren tekrar uyuyana kadar günü kullanırlar. Sonra yeni bir gün başlar ve genellikle bugünün dünle ya da yarınla bağlantısı yoktur. Onlar için her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. Bu nedenle geçen zamanı “kayıp” olarak algılamazlar. Yetişkinlikler içinse zaman doğrusaldır ve birikimli olarak ilerler. Dün ne yaptıkları ya da yapmadıkları, bugün yetiştirilecek işler, yarının yapılacaklar listesi hepsi zihindedir ve birlikte değerlendirilir. Kişi geçmiş deneyimlerinin, bugününü ve geleceğini nasıl şekillendireceği üzerine düşünebilir. “Geçen yıl aldığım eğitim şimdi işimi kolaylaştırıyor”, “Üniversite boyunca daha çok eğlenseydim keşke” gibi cümleler kişinin yaşamını dönemsel olarak değerlendirdiğini göstermektedir ve bu değerlendirmeler genellikle yetişkinlikle ilişkilendirilebilir.
Yetişkinlerin zaman üzerine düşünme, zamanı bütünsel olarak gözden geçirme kapasitesi günlük hayatı planlama, iş hayatı, motivasyon gibi birçok konuda işlevsel olmakla birlikte sürekli ilerleyen bir şeyin içinde olma hali kişi için bazen korkutucu olabilir. Kişinin yapmak istedikleri, sorumlulukları, zamanı verimli kullanma ve pişman olmama isteği gibi birçok bileşen çatışabilir. Sonu olduğunu bildiğimiz ve kontrol edemeyeceğimiz bazı değişkenlerin olduğu yaşamda çatışma, pişmanlıklar, öfke, minnettarlık gibi birçok duyguyu zaman zaman hissetmek mümkün. Ancak kişi hayatını bütün olarak değerlendirdiğinde anlamlı bulması, üretken hissetmesi önemlidir. Bu bazıları için işini iyi yapmak, bazıları için çocuğunu büyütmek, bazıları için de sosyal sorumluluk işlerinde yer almak gibi birçok şey olabilir.
Kişinin doğrularıyla, hatalarıyla zamanı ve yaşamı kabul edebiliyor olması ve aktarabileceği deneyimlerinin olduğunu düşünmesi ruh sağlığı açısından oldukça önemlidir. Peki, kişi nasıl daha üretken, verimli hissedebilir ve yaşamı anlamlı bulabilir?
- Hayatta birçok seçenek olduğunu fark etmek ve hedefler belirleyebilmek
Öncelikle bu yaşam deneyimini bir yolculuk gibi düşünürsek, yokuş aşağı yuvarlanıyor gibi deneyimlemek biraz kaderci bir yaklaşım olabilir. İlerleyen saat kişinin kontrolünün dışında ama yaşamın nasıl deneyimleneceğini şekillendirebilmek mümkündür. Bu yolda, kişinin adımlarının da anlamlı olduğunu, farklı yollara sapılabileceğini, hedefleri kişinin kendinin belirleyebileceğini görmek; bazı anlarda durup mola vermek, güzel bir yemek yemek, yolda size eşlik edebileceğine inandığınız insanları dâhil etmek gibi seçenekler olduğu düşünülebilir. Aksi durumda, kişi hayatı savruluyor gibi yaşayabilir. “Benim kendi hayatımdaki etkim ne? Hayatımın kontrolünü elime alabiliyor muyum? Amacım ne?” gibi soruların cevaplarını bulamayabilir. Bu durumda geçmişini olumlu anmakta, geleceğe dair hedefler koymakta, hayaller kurmakta zorlanabilir. “ 5 yıl önce çok da farklı değildi, 5 yıl sonra kendimi nerede görüyorum, bilmiyorum.” gibi cümleler kurabilir. Yaşamın anlamlı bulunmasında kişinin amaçlarının olması ve bu amaçlara ulaştığı inancını geliştirmesinin etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle yaşamda sorumluluk alma, karar verme gibi becerileri geliştirmek anlamlı olacaktır.
- Tutkuları keşfetmek ve hayata dâhil etmek
Ömer Hayyam, “zamanın uzunluğunu güneşin seyri, kalınlığını ise tutkular belirler” der. Yani insan tutkularıyla, ilgileriyle zamanı genişletebilir. Aynı işte çalışan iki insanı düşünelim. Biri mesainin bitmesini bekleyerek geçirebilir günü, bir diğeri ise “Verimli bir gündü; birçok işimi hallettim, arkadaşlarımla dışarı çıktım” diyebilir. Yaşamın ilerlediği gerçeğini kabul edip içine tutkuları dahil edebilmek yaşamı keyifli hale getirecektir. Bunun için çocukluğa, çocuklara bakmak kolaylaştırıcı olabilir. Çünkü çocuk olmanın konforlu yanlarından biri, tutkularının oyun oynamak olmasıdır, üstelik bu tutkuları çoğunlukla insanların da onlardan bekledikleri şeydir. Çocukken her şeyi oyuna çevirmek, sıkıldığında durmak, uyuyakalmak, eğlendiğin insanlarla bir arada olmak; bunlar hepsi daha kabul edilebilir. Yetişkinlikte ise görevler, sorumluluklar, işler arttıkça tutkuların, keyifli oyunların yerini sıkıcı, istenmeyen, keyif alınmayan mecburiyetler alabiliyor. Bu sıkıcılık tehlikesinden kurtulmak için yetişkinlik, hem zamanı planlamayı hem de bazı anlarda, işlerde çocukluk pratiklerimizi hatırlamayı ve kullanmayı gerektiriyor. Çocukluk deneyimlerini, keyif alınan anları anımsamak ya da etraftaki çocukları gözlemlemek kişiye ipucu verebilir. “Ben ne istiyorum? Bu işi nasıl daha keyifli yapabilirim? Sıkıldığımda durabilirim” bunlar çocukların çoğunlukla otomatik olarak yaptıkları şeylerdir. Bunları yeniden deneyimlemek tutkuları keşfetmek için kişiye fırsatlar sunabilir. Tutkuları hayata dâhil etmeye ise kendine vakit ayırmak, meslek seçiminde ilgi ve isteklerini referans alabilmek ya da dönüştürebilmek; sevilen etkinliklere, insanlara zaman ayırmak, en az bir şeyi iyi yapıyor olmak için çaba harcamak örnek verilebilir. Böylece kişinin yaşamını anlamlı bulması, kendini üretken ve verimli hissetmesi daha mümkün olabilir.
Elbette kendini, ilgi ve isteklerini keşfetmeyi ve sorumluluk almayı gerektiren bu süreçte kişi zorlanabilir. Ancak böyle bir girişim herkes için hatırlamayı, çaba göstermeyi ve pratik yapmayı gerektirir. Bunu sağlamak için yetişkinlik kapasitesinin önemli bir güç olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü yetişkin olmak, aynı zamanda çocukluk deneyimlerini ve her iki gelişim döneminin becerilerini de kullanabilme potansiyelini içinde barındırır.
Yetişkinlik ciddi ve sorumluluk gerektiren bir yaşam dönemidir ama sıkıcı olmak zorunda değil. Tutkularınız ve sorumluluklarınızın farkında olduğunuz ve keyifle yaşadığınız zamanlar önemlidir.