ELİF GÖKÇE, Klinik Psikolog
Sıkılan yumruklar, gösterilen dişler, sıkılan dudaklar, çatılan kaşlar, vücutta gerilim… Bunlar beş temel ve evrensel duygudan biri olan öfkenin ifade biçimlerine karşılık geliyor. Diğerleri korku, üzüntü, mutluluk ve iğrenme. Öfke de diğerleri gibi tamamen doğal ve “gerekli” bir duygu.
Bir tehdit algıladığımızda, sınırlarımıza/alanımıza girildiğinde, haksızlık karşısında öfkeleniriz. Öfke bize bir şeylerin bizim için yolunda gitmediğini ve kendimizi, ihtiyaçlarımızı korumamız gerektiğini söyler. Öfke de diğer duygular gibi işlevseldir ve kendimizi anlamamızı sağlar. Öfkelendiğimizi hissettiğimizde bizi öfkelendiren şeyi anlamak ve arkasında yatan ihtiyaç üzerine kafa yormak öfkenin görevinin tamamlanmasıyla sonuçlanır.
Ne yazık ki; toplumsal cinsiyetlerinin rollerinin bir parçası olarak erkeklerde fazla gösterilmesi kadınlarda ise nasılsa hiç gösterilmemesi beklenilen bir duygu olarak karşımıza çıkıyor öfke. Böyle olunca da öfkenin arkasına saklanmış üzüntüler, korkular, endişeler görüyor, sebepsiz ağrılarla, gözyaşlarıyla, kronik yorgunluklarla karşılaşıyoruz. Çocuğunun hastalanmasından korkan bir babanın ona bağırması veya kocasına “karşı gelemeyen” kadının her gün baş ağrıları çekmesi gibi.
Her bir duygunun bize postalanıp evimize yollandığını hayal edelim. Postacı bütün duygularımızı her gün evimize getirir. Bu paketlerden mutluluk, gurur, şefkat gibi keyif verici olanlar da üzüntü, öfke, hayal kırıklığı gibi daha “tatsız” olanlar da kapımıza gelmeye devam ediyor. Bunların içinden öfkeyi almamak kapımızda bir sürü öfke birikmesine sebep oluyor ve paketi açmadığımız için ne amaçla geldiğini anlamak mümkün olamıyor. Bazen de kapıda başka pakete yer kalmamasına neden olabiliyor. Her bir paketin özenle bizim için hazırlandığını ve onlara ilgi göstermemiz gerektiğini anlamak işe yarayabiliyor.
Öfkenin kendisi doğal olmakla birlikte öfkeyi düzenleyemeyip zararlı davranışlara yönelmek hem kendimiz için hem çevresindekiler için sorun yaratabilir. Öfkeli hissettiğimizde, tıpkı diğer duygularda olduğu gibi, şöyle bir sıra izlemek öfkeyi düzenlememizi kolaylaştırabilir:
- Olayları ve o olaylara verdiğimiz anlamları veya o olayları yaşayış biçimlerimizi bir duygu eşliğinde yaşarız. Dolayısıyla öfkeyi hissetmeye başladığımız an olay-düşünce-duygu üçlemesi başlamış olur.
- Her duygunun herkes için doğal olduğunu bilerek ondan kaçmamak ve hissettiğimiz şeyin öfke mi yoksa başka duygular mı olduğunu anlamak önemli. Hissettiğimiz şey öfke dışında bir duygu ise veya hissettiğimiz öfkeyle birlikte başka duygular var ise bunlara tek tek dikkat vermek önemli. Aksi takdirde duyulmamış duygular başka şekillerde tekrar karşımıza çıkabilir.
- Bu öfkeye eşlik eden düşüncelerimize, yorumlarımıza ve kafamızdan geçenlere kulak vermek öfkenin işaret ettiği ihtiyacı anlamamızı sağlayacaktır. Bazen yalnız kalma isteği, bazen haklarımızı koruma isteği, bazen varlığımıza zarar veren bir şeyden uzaklaşma isteği ve başka başka ihtiyaçlar olabilir.
- Öfkenin bize söylemek istediğini dinlemek ve ihtiyacımızı anlamak öfkeyi düzenlemenin büyük bir parçası. Devamında ise bu mesajla ne yaptığımız önem kazanıyor. Öfke temel olarak bize bulunduğumuz durumda bir tehdit olduğunu söylediği için mevcut durumdan uzaklaşmak iyi bir fikir olabilir. Her ihtiyacımızın her zaman hemen karşılanması elbette ki mümkün değil. Fakat kendimizi daha iyi anladıktan sonra bizi öfkelendiren şeyi daha az tehdit/düşman/engel olarak görmek mümkün. Öfkeyi düzenleyebilmek kendimizi daha yeterli de hissettireceği için kendimizi ifade etmek de kolaylaşacaktır.