SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
Netflix’teki yerli dizilerden Aşk 101 son günlerde oldukça ilgi çekti. Aşk, ergenlik, okul derken ülkemizin en dramatik gerçeklerinden biri olan merkezi sınav gerçeğinin gençlere neler edebileceğini de gösterdi. Dizinin önemli bir kısmında, şimdilerde ebeveyn olan birçok kişinin gençliğinde yaşamının en kaygılı ve tuhaf gerçeklerinden biri olan “Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS)”nın herkesi nasıl etkilediğini, ne büyük bir dert olduğu işleniyor. Depresyonlar, kaygılar, zonalar, öfke, ağlama nöbetlerini dizide gördükçe, “ne günlerden geçmiştik” dedim kendime. Bu dertleri yaşayan kişilerin bir kısmı şimdi ebeveyn olarak Liselere Giriş Sistemi (LGS) adı altında yeni bir sınavla kaygılanıyor.
Yıllar içinde hem liseye hem üniversiteye girişte adı sık sık değişen ama yarattığı travmatik, kaygılı, bazen komik etkisi hiç azalmayan merkezi sınavlar bu ülke öğrenci ve velilerinin gerçeği olmaya devam ediyor. Ne yazık ki sınav senesinde bazı çocuklara ve velilere bir şeyler oluyor. Birçoğunun ilişkileri, yaşama bakışları, duygu durumları sınava göre şekillenebiliyor.
Sınava giren kim?
LGS’de sınava giren çocuklar 12-13 yaşındaki önergenler. Bu yaş dönemi fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel olarak hızlı bir değişim dönemidir. Her zaman zorlu geçmek durumunda değil ama bedeninde, hormonlarında olan değişim ergenleri ister istemez etkiler. Düşünceden önce heyecanları, duyguları yaşamaları çok olasıdır. Ergenlik döneminde, dopaminin fazla salgılanması nedeniyle bir şeyin sunduğu haz, keyif, heyecan, onun potansiyel risklerinden çok daha önemli ve öncelikli hale gelir. Beyindeki limbik sistem (duygu merkezi, dopamin salgılayan bölge) hızla gelişirken, prefrontal korteks (anlamak, analiz etmek, ölçmek, karar almak işlevlerini gerçekleştiren bölge) sonradan gelişir[1]. Böyle olunca da bir ergenin ve onun ebeveynin ve hatta öğretmenlerinin öncelikle ergenin duygularıyla ilgilenmesi, bir anlamda sakinleşmesini sağlayıp sonra düşünmesini desteklemesi, istemesi işlevsel olur. Örneğin, “Sınavın nasıl geçti? Hadi çalış biraz” demeden önce, biraz şakalaşmak, dertleşmek, sarılmak, bazen çok çocuksu, nedensiz gülme, ağlamalara kapılabileceklerinin farkında olmak, anlayışlı bir dinleme, şefkatli bir tutum onlara çok iyi gelebilir.
Sınavın anlamı
Kaygıyı yaratan çoğu kez sınava yüklenen anlamdır. Öncelikle anne babalar ve tabii ki LGS’ye girecek ergenin kendisi bu sınavı nasıl algılanıyor sorusunun cevabı, kaygının dozunu, etkisini doğrudan etkiler. Doğal olarak sınavın sunduğu fırsatlar ve tehditler herkes için kendine özeldir. En gerçekçi ve yararlı olanı ebeveyn ve öğrencinin bu sınavın kendileri için ne anlama geldiğini açıkça tanımlaması ve bu konuda anlaşmasıdır. Yani öncelikle, ebeveyn ve öğrenci olarak bu sınavdan, sınav senesinden ne beklendiği konusunda tarafların (öğrenci ve velinin) anlaşması son derece önemlidir. Bunu yaparken yetişkin tarafa -ebeveyne- daha büyük bir sorumluluk düşerken işin çoğu ise ergene düşmektedir. Anne babaların çocuklarının akademik durumunun ne olduğunu bilmeleri, isteklerine saygı göstermeleri, kendi beklentilerini açıklamaları ve mutlaka çocuklarını çok iyi DİNLEMELERİ gerekmektedir. Bir başka deyişle, LGS’ye hazırlanırken akademik, sosyal, duygusal olarak ne durumda olduklarını bilmek ve anlayışla karşılamak tüm ebeveynlerin birinci görevidir. Bu tam anlaşılmadığında, çocuklara ebeveynlerin kendi arzuları, beklentileri dayattıklarında, çocuklar “tamam” deseler bile ihtiyaçlarını, isteklerini ifade edemedikleri için hedefin yanlış belirlenmesi söz konusu olabilir. Süreç yönetiminin sonucu olarak bir süre sonra başarısızlık, ilişkide yıpranma ve kaygıda artış kaçınılmaz olur. Özetle ebeveynlerin çocuğu dinleyen, anlayan ve ona açıkça anlatan bir tutum sergilemesi değerlidir. Örneğin, “Bu sene LGS senesi. Biliyorsun neredeyse herkes sınava giriyor. İyi bir lise senin öğrenim hayatın için de önemli. Sen ne düşünüyorsun, ne hedefliyorsun? Gel konuşalım” diyerek bu konuyu ele almak işe yarayabilir. Onu dinledikten sonra ebeveynin, çocuğun akademik durumunu dikkate alarak ve konunun uzmanları olan öğretmenlere de danışarak kendi beklentilerini çocuğuna ifade etmesi anlamlı olur: “Senin isteklerin bunlar ve akademik durumun da bu. Bizim bütçemiz, gerçeğimiz de bunlar. Sana sağlayabileceğimiz imkanlar bunlar. Gel bunlara göre bir hedef belirleyelim.” Bazen öğrenciler ve ebeveynler akademik olarak çok aşağıda ya da yukarıda hedefler koyabiliyor. Bazen öğrenciler anne babaya mahcup olmamak için, arkadaşlarından geri kalma endişesiyle kendilerini gerçekçi değerlendiremeyebiliyorlar. Hedefi gerçekçi koymak için, öğrencinin öğretmenlerinden ve sınav uzmanlarından destek almak gerekir.
Sınav kaygı yaratır mı?
Bu sorunun birkaç cevabı var. Birinci cevap; “Evet kaygı yaratır, hayır kaygı yaratmaz”, ikinci cevap; “Bir miktar kaygı yaratmalıdır. Önemli olan kaygının türüdür.” Yeterince olgunlaşmış her birey yaşamdaki değişimlere, durumlara uygun tepkiler verir. Dolayısıyla -keşke böyle bir gerçeğimiz olmasaydı ama var- LGS gerçeği varken öğrencinin bununla ilgilenmesi, buna tepki göstermesi, sorumluluk alması bir miktar kaygılanması beklenir. Önemli olan bu kaygının yararlı geliştiren, baş edilebilir ya da toksik (zararlı) olup olmadığıdır. Anlaşıldığı üzere, üç tür kaygıdan bahsedilebilir:
Bu şeklin bir anlamı var. Kaygı türleri birbirlerini etkileyebilir ve birbirine dönüşebilir. Kısaca bu kaygı türlerini şöyle açıklayabiliriz:
- Olumlu kaygı: Sınavın bir deneyim kazanma ve öğrenme fırsatı olarak görülmesidir. Belirli bir disiplinle kendini geliştiren, her adımda kendini değerlendirip güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini fark eden kaygı türüdür. Bu kaygı türünde düşüncenin duyguyu yönettiği, ne olup bittiğini ölçen biçen bir zihnin varlığından bahsedilir. Her deneme sınavı sonrası hangi derslerin, soruların cevaplanabildiği, hangilerinde, neden hata yapıldığı analiz edilip bir sonraki adım için gerçekçi hedefler konulur.
- Baş edilebilir kaygı: Zorlayan ama geliştiren kaygıdır. Öğrencinin sınava hazırlanırken karşılaştığı bir zorluk karşısında önce kendi çözümlerini üretmesi için onun sorumluluk alması, buna ebeveynlerinin, öğretmenlerinin izin vermesi, onu bu yönde teşvik etmesi anlamına gelir. “Sınavla ilgili ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun?” “Bulduğun çözüm fena değil, istersen şu kişiye de danışabilirsin, yardıma ihtiyacın olursa buradayım” gibi ifadeler anlamlıdır.
- Toksik kaygı: Zararlı ve öğrencinin zihinsel, duygusal, bedensel, sosyal gelişimini olumsuz etkileyen kaygıdır. Sınav sürecinin sürekli ve yoğun bir baskı, hayatın tek ya da en büyük anlamı, kişiliğinin bu sınavdaki başarıyla ölçülmesi, suçlayıcı, yargılayıcı, aşırı kontrolcü bir ilişkiler ağı içinde yaşanması sonucu ortaya çıkar. Toksik kaygının bir başka nedeni, tavizkar ve aşırı korumacı, bir anlamda Polyannacı bir tutum içinde olmaktır. Çünkü gerçekçi değerlendirme ve ilişki kurulmadan “Sen iyisin, yaparsın, yapıyorsun” diyerek öğrencinin duygularının, ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi oldukça sorunludur. Bazen öğrencin kendisi bile bunu kendisine yapabilir. Toksik kaygı yükseldiğinde, öğrencilerde, ebeveynlerde hatta öğretmenlerde duygusal, bedensel zorlanmalar olabilir. Bedensel belirtiler, ağlama, öfke nöbetleri, içe kapanma, normal işlevlerini yerine getirememe gibi belirtilerin en az üç hafta sürmesi durumunda bir uzmana başvurulması önerilir.
Tahmin edilebileceği gibi, LGS’yi abartıp hayatın, ilişkilerinin merkezine koyan öğrenciler ve ebeveynlerin toksik kaygının tuzağına düşme ihtimali daha yüksektir. Deneyimlerimiz kaygılı insanların her yeni durumda daha fazla kaygılandıklarını gösteriyor. Yani kişiliklerinde kaygı, heyecan düzeyi yüksek kişiler LGS’de daha çok ve yoğun kaygı hissedebilir, toksik kaygının tuzağına düşebilir.
Öğrenciler, veliler, öğretmenler ne yapabilir?
- Gerçekçi olun: Her öğrencinin kendi gerçeği vardır. Bu gerçeğe göre plan yapmak anlamlıdır. Bazı öğrencilerin sınava girmeme gerçeği olabilir. Sınava girenlerin ise her adımda neye, neden ihtiyacı olduğunu anlamak buna uygun destek sunmak gerekir. Bu ihtiyaç bazen bir ders, konuyla ilgili akademik olabilirken sıklıkla da duygusal destek olabilir. Değerli ve önemli olduğunu hissettirmek gerekebilir.
- İlişkinize değer verin: Sınav da yaşamınızdaki birçok durum gibi geçici bir performans, beceri eylemidir. Bu nedenle tıpkı davranışlar gibi ödüllendirilebilir. Deneme sınavlarında ve yıl sonunda bir puan alınır. Oysa ilişki ömürlüktür. Hele ki ebeveyn-çocuk ilişkisi hiç vazgeçilemeyecek bir ilişkidir. Böyle zorlu durumlarda bu ilişki daha değerli, yararlı, koruyucu olabilir. Ne yazık ki bazen de çok yaralayıcı hale gelebilir. Öğrenci, öğretmen, ebeveyn olarak ilişkiden destek almak, kimden gerçekçi, şefkat dolu ve işlevsel destek alınacağını bilmek değerlidir. Kısaca sınav geçer, ilişki kalır.
- Gerçekçi geribildirim verin: Her deneme sınavı neyi bilip neyi bilmediğinin göstergesidir. Bu nedenle doğru cevaplar için kutlama, yanlış cevaplar için öğrenme planları oluşturmak gerekir. Her sınav sonucun karnesi bunun için ışık tutabilir. LGS öğrencisi, kendine özel, biricik olma durumuna saygı gösterilmesine ihtiyaç duyar. Bu nedenle karşılaştırma yapmak son derece zararlı olabilir. Yararlı olan kendine özgü hedef, kendi gelişim sürecine odaklanan geribildirimlerle ilerlemektir.
- Küçük ve sürpriz dinlenme molaları düzenleyin: Özellikle ebeveynlerin çocukları için küçük sürprizler yapmaları; haftada bir eğlence, keyif akşamı, ayda bir dinlenme günü organize etmeleri fena olmaz. Tabii ki bu molalarda sınavın “S”si bile geçmemelidir.
- Motive olmanın/etmenin yollarını düşünün: İnsan dediğimiz varlık sosyal bir varlıktır. Ergen dediğimiz varlık ise daha da sosyal -en azından sosyal olmaya çalışan- bir varlıktır. Dolayısıyla onu motive etmenin yolu sadece sınavla ilgili konuşmak değil, onunla gerçek, samimi, içten ilişki kurmaktır. Yani sevildiğini hissettirmek, dertleşebilmek, eğlenebilmek, arkadaşlarıyla bir araya gelmesini sağlamak, desteklemek onun motivasyonunu çok olumlu etkiler. İlle de ve mutlaka eğlenceyi yaşamın içinde tutmayı unutmamak motivasyon için gereklidir.
Kolay bir LGS yılı olması için açık ve destekleyici bir iletişim her zaman işe yarar. Duygusal desteğin herkesten gelebileceği ise bir başka gerçektir. Kaygıyı düzenleyebilmenin yolu, onunla olgun yöntemlerle yüzleşmektir.
[1] Jensen F.E., Nutt A. E. Ergen Beyni İstanbul: Hep Kitap, 2017