İZEL G. ÖZKAN, Klinik Psikolog
Çocuklarla mahremiyet hakkında konuşurken, “Babaannem sürekli bana sarılıyor, ben istemediğimde beni öpme diyorum ama bir türlü dinlemiyor. Ne yapmalıyım?” gibi cümleleri çok sık sarf ettiklerini görüyoruz. Bu ifadeler, çocuklar sevilirken bile mahremiyetin ihlal edilebildiğini düşündürüyor bize ne yazık ki…
Mahremiyet eğitimi denildiğinde, akla ilk etapta çocuğun bedeninin, özel bölgelerinin (dudaklar, göğüs bölgesi, genitaller, popo), mahremiyeti bir yabancı tarafından ihlal edilirse, çocuğun kendini nasıl koruyabileceği geliyor. Halbuki mahremiyet, -çocuğa özel olanla herkese ait olabilen genel olan- eğitimi daha bebeklikten itibaren yaşamın içindedir. Çocuk yıllar içerisinde bunu pek çok defa farklı şekillerde tecrübe ederek içselleştirir. Bu sebeple mahremiyet kavramına daha geniş kapsamlı bir yerden bakmak ve hayatın içinde her alanda mahremiyete saygının önemini çocuğa aktarmak önem taşır.
Mahremiyet nerede, ne zaman başlar?
TDK’da mahremiyet kelimesinin ilk anlamı “Bir kişiye ya da topluluğa mahsus olan bilgi ya da özellik”, ikinci anlamı ise “Gizlilik”tir[1]. Bu kavramlar bizde kalmasına hakkımız olan, korumamız gereken şeyleri hatırlatır. Bu bağlamda düşününce, kendi sınırımız, ötekinin sınırı da düşünmemiz gereken başka bir unsur olarak yerini alır. Evde karşılıklı olarak mahremiyet sınırlarının oluşturulması çocuğun ruhsal gelişimi, büyüyebilmesi açısından önem taşımaktadır[2]. Bu sınır ilk önce bebek ve bakım veren arasındaki ilişkide kendini gösterir. Genellikle altıncı aydan itibaren katı gıdaya geçiş bunun için önemli bir deneyimdir. Çünkü bebek her zaman verdiğiniz bütün yiyecekleri kabul etmez. ‘’Hayır’’lar başlamıştır artık. ‘’Neyi içe alıp neyi almayacağıma ben karar veririm’’ diyen bebeğin bedeni, ben ve ötekinin alanını belirleyen bir sınırdır. Tam da bu noktada bebekten gelen “Hayır”ı kabul etmek, ‘’Sen bunu beğenmedin, tamam başka zaman tekrar deneriz’’ diyerek geri çekilmek çok kıymetlidir. Böylelikle bebek, kendi bedeni hakkında karar veren kişinin kendisi olduğu mesajını almış olur.
Temas etmek, sarılmak, öpmek, genelde çocukları iyi hissettirip, onların duygularını düzenlemesinde yardımcı olsa da bu durumun bazen diğer yüzü de olabilir. Bazen çocuklar, anne babalarının dahi temasından rahatsız hissedebilirler ve bu dokunuşlar onlara kendilerini iyi hissettirmeyebilir. Bu durumlarda yine çocuğa saygı göstermek, çocuğu sıkıştırmamak önemlidir. Örneğin, “Bir kere sarılayım, sonra çikolata yemene izin vereceğim”, “Ben senin annenim aaaa bana da mı öptürmüyorsun kendini, olmaz öyle şey” gibi yaklaşımlardan kaçınmak gerekir.
Mahremiyetle ilgili başka bir önemli nokta ise, çocuğun özel bölgeleri üzerinden sevgi gösterme meselesidir. Çocuğu severken, dudağından öpmek, poposunu ısırmak gibi davranışlar çocuğun beden mahremiyeti konusunda kafasını karıştırabilir. Çocuk büyüdükçe yaşına göre çeşitli beceriler kazanır ve başka alanlarda bu sınır görülmeye devam eder. 3 yaş civarında verilen tuvalet eğitimiyle kendi temizliğini kendisi yapmayı, 4-5 yaş civarında ise kendi kendine banyo yapmayı öğrenebilir. 3-6 yaş arasındaki çocuklar insan vücudunu, bilhassa genitalleri merak ederler. Bu gelişimsel olarak oldukça doğaldır. Böyle durumlarda çocuklar için hazırlanmış özel resimli kitaplardan faydalanılabilir ve çocuğun merakı giderilebilir. 7-11 yaş aralığında ise, çocuğun mahremiyetini korumak istediği alanlara yenileri eklenebilir. Okuma yazmayı da öğrenen çocuk günlük tutmak isteyebilir ve bunu saklı tutar ya da odasına çok fazla kişinin girmesini istemeyebilir, büyüdükçe de odasında yalnız kalma isteğinin arttığını görürüz. Bu gibi davranışlarla çocuk kendisine özel alan yaratmaya çalışmaktadır ve bu özel alana da saygı duyulmasını beklemektedir. Diğer yandan mahremiyetin tek taraflı bir gizlilik olmadığı unutulmamalıdır. Ebeveynlerin de kendi mahremiyetlerine özen göstermeleri ve bunu çocuğa iletmeleri önemlidir. Ebeveynin odasına girerken çocuğun kapıyı tıklatmasını istemek, giyinip soyunurken bunu çocuğun yanında yapmamaya özen göstermek, tuvalet, banyo gibi alanların özel olduğunu bu esnada çocuğun içeriye giremeyeceğini hatırlatmak ‘’Birbirimizin mahremiyetine saygı duymalıyız” mesajını vermek adına faydalı olabilir. Bu süreçte çocukla pek çok defa bağlama göre farklı konuşmalar yapılabilir. Örneğin, ‘’Sen artık büyüdün, nasıl ki ben tuvaletimi yaparken, banyo yaparken sen içeri giremiyorsun, ben de sen bunları yaparken ihtiyacın olmadıkça içeri girmeyeceğim. Sen bunları kendin yapabilirsin.’’ gibi bir diyaloğun aranızda geçmesi muhtemeldir.
Belki günümüzde mahremiyet ihlalinin kendini en çok hissettirdiği alanlardan biri çevrimiçi mecralar olabilir. Yetişkinlerin çocuklara karşı en temel sorumluluklarından biri onların güvende hissetmesini sağlamaktır. Güvenlik hem fiziksel hem de ruhsal anlamda çocuğun bütünlüğünü korumayı içerir. Sürekli sosyal medya hesabından çocuğun fotoğraflarını, oynadığı bir oyunu, çizdiği bir resmi paylaşmak bir anlamda çocuğun iç dünyasını sergilemek, özelini ifşa etmek ve gizli tutmak isteyeceği ya da ebeveyn tarafından gizli tutulması gereken alanı dışarıya açmak demektir.
Kendi ebeveynlerinin bu konudaki tutum ve davranışlarını gören, bizzat deneyimleyerek öğrenen çocuğun mahremiyet kavramını anlayabilmesi, beden, ilişkiler, özel alanlar gibi farklı bağlamlarda da bunu uygulayabilmesi, ihlal durumlarını fark edebilme becerisini arttırabilir. Ayrıca çocuğun kendisini bir birey olarak görmesine, kendisinin ve diğer insanların haklarını anlamasına, buna göre bir uyum gelişim göstermesine yardımcı olabilir.
İhlal edilirse…
Çocuğun mahremiyetinin ihlali, birinin istemediği bir şekilde kucaklamasından, bir öğretmenin aldığı ders notunu herkesin gözü önünde sınıfa asmasından, akranı tarafından kilosunun sorulmasına, yaşadığı ilişkide flört şiddetine maruz kalmasına kadar pek çok durumda yaşanabilir. Hissettirdiği duygular da çocuklar için kafa karıştırıcı olabilmektedir. Üzüntü, çaresizlik, korku, tedirginlik gibi duygularla beraber zaman zaman bu durum bir başkasının yakın ilgisi gibi görünebilir ve haz, mutluluk gibi duyguların eşlik etmesi de muhtemeldir. Hatta bu ilgiyi kazanmak ya da kaybetmemek için kendi mahremiyetini korumayı ikinci plana atabilir. Bu duyguların çelişikliği çocuğun bir yandan belki de sezgisel olarak hissettiği güvensizlik duygusunun artmasına ve ne olduğunu anlamlandırma ihtiyacına yol açar. Bu durumları ihlal olarak isimlendirebilmesi için öncelikle evde bunu deneyimlemesi ve sınırlarına saygı duyulduğunu yaşamış olması önem taşımaktadır. Yani mahremiyetin, mahremiyete saygının bir hak olduğunu bilmesi gerekir. Bazen bu durumlarda çocuklar karşı koyarsa başlarına geleceklerden tedirgin olabilirler, ebeveynlerinin onlara inanmayacağını, ihlal eden kişi ondan büyükse daha çok zarar verebileceğini düşünebilirler. Mahremiyet ihlalinin süresi uzadıkça, çocuğun maruz kaldığı bu durumun çocuk üzerindeki zihinsel, psikolojik etkileri gün geçtikçe artabilir. Güven ortamının günden güne azalması, çocuğun ihtiyacı olan desteği alamaması duygusal yükün artmasına sebep olabilir.
Ne yapılabilir?
Mahremiyetin ihlali durumunu önleme, müdahale ve rehabilitasyon (tamirat) olarak üç adımda düşünebiliriz.
İlk aşama olan önleme aşaması ortada bir ihlal yokken çocuğun sınırlarını, haklarını bilmesi, kendisinin ve başkasının mahremiyetinin farkında olmasını içerir. Bunun için günlük yaşamda çocuğun gelişimine uygun şekilde mahremiyetin sınırlarını deneyimlemesi, yetişkinlerin bu konudaki rehberliği çocuğun bunları içselleştirebilmesi adına önemlidir.
İkinci aşama ihlal olduktan ve fark edildikten sonraki yaklaşımı içermektedir. Bazen her ne kadar önlemeye dair bir çaba gösterilmiş olsa da ihlalin önüne geçilememiş olabilir. Bu durumlarda çocuğun bu desteği talep edebilmesi ebeveyniyle kurduğu ilişkinin niteliğiyle yakından ilişkilidir. Örneğin, yapılan araştırmalar, ebeveynleriyle açık, destekleyici bir iletişim kuran ergenlerin, kısıtlayan, kural koyan ve alttaki nedenleri konuşmayan ebeveyne sahip ergenlere oranla internet ortamında yaşadıkları mahremiyet ihlallerini daha rahat dile getirebildiklerini göstermektedir[3]. Çocuğun güvenebileceği başka yetişkinlerin, devlet kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının olduğunu bilmesi de kendisini yalnız hissetmemesini ve gerekli olan yardımı, sosyal desteği alabilmesini kolaylaştırmaktadır.
Son aşama ise rehabilitasyonu içermektedir. Bu aşama çocuğun ihtiyacı olan güven duygusunu tekrar kazanması için gerekli olan psikolojik, sosyal desteği çocuğa sağlamayı kapsamaktadır. Bununla beraber çocuğun mahremiyet, haklar, sınırlar konularını nasıl ele anlamlandırdığı, bu konuda ne şekilde desteklenebileceği gibi sorular üzerinde düşünmek faydalı olabilmektedir.
[1] TDK
[2]Zabcı N. (2019). Öğrenme Güçlüklerinin Ardındaki Ruhsal/Duygulanımsal Etkenler. Psikanaliz Defterleri 3-Öğrenme ve Bilinçdışı,113-127.
[3]Shin, W. & Kang, H. (2016). Adolescents’ privacy concerns and information disclosure online: The role of parents and the Internet. Computers in Human Behavior, 54, 114-123.