SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
İnsanlığın dili keşfetmesinden bu yana doğruları söylemek ve söyleyebilmek değerli bir erdem, bir beceri olarak kabul edilmiştir. Her ne kadar “doğru söyleyen dokuz köyden kovulsa” da yine de “dobra konuşanlar” sevilmiş, aranmıştır. Bu yazıda insanların doğruya nasıl karar verdiğini, doğruyu söylemeye çalışırken bilerek bilmeyerek nasıl oyunlar oynadıklarını ve sosyal medyanın gücüyle de daha çok açığa çıkan duyar kasma konusunu ele alacağız. Belki aşağıdaki gibi bir akış vardır, ne dersiniz?
Bu akışı bir örnek üzerinden düşünelim. Romantik ilişkilerde çokça gündeme gelen “doğru insanı bulamadım” fenomeni çok tanıdıktır. Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre doğru “gerçek, yalan olmayan, hakikat, akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun” olarak tanımlanıyor[1]. Psikolojide “doğruyu” kişinin olayları, ilişkileri kendi iç dünyası ve dış dünyayı -diğerlerini- dikkate alarak değerlendirmesi olarak tanımlarız. Öyle ise doğru sevgili; kişinin kendi istekleri, arzusuna cevap veren ama bunu yaparken sevgili olarak kendi isteklerini, arzularını, karakterini ortaya koyabilen ve ilişkiyi yaşarken iki kişi arasındaki gerçeklerin dışındaki dünya gerçeklerini/şartlarını da içine alan bir gerçekten bahsediyoruz. Bir başka deyişle, ben-sen-dünya gerçeklerini dikkate almak gerekiyor. Yani en az üç gerçekliğin buluşabilmesi söz konusu oluyor. Oysa doğruculuk bir kişinin ya da belki bir grubun kendine göre doğrularını yerli yersiz, istediği zamanda, kendine göre ifade etmesi anlamına geliyor. Doğru sevgili fenomeni üzerinden düşünürsek sevgiliyi “beni düşünen, bana şefkat gösteren, cüzdanında fotoğrafımı taşıyan, arkadaşlarıyla bir yere çıkarken bana soran” sevgili olarak tanımlamak olabilir. Çoğu kez böyle bir sevgili tanımı, “doğruculuğu” yapan kişi “ben de aynı şekilde davranırım öyle ise doğru sevgili tanımı budur” bile diyebilir. Yani doğruyu en az üç gerçek üzerinden değil bir gerçeğe sıkıştırarak tanımla(t)maya çalışır. Aşırı doğrucu bir sevgiliniz varsa aklınız, ruhunuz akıcı, karşılıklı alışverişe gittikçe kapanır, katı bir çerçeve, ilişki adına değişmez, ezbere konulmuş kurallar içinde tek düze ve gittikçe renksiz kuruyan bir süreç içine girersiniz. Yani ruhunuz solar, kurur. Öyle ki sürekli bir doğruculuk yağmuru altında kalındığında; iki kişinin sadece bir ve değişmez bir gerçeğe uymak zorunda kaldığı enerjinin bittiği, belki depresif, belki obsesif(takıntılı), belki kaygılı, belki paranoid(şüpheci) ruh hallerinin yaşandığı bir ilişki, kişilik durumları ortaya çıkabilir. Bunun bir adım ötesi ise “duyar kasmak”tır. Sağda solda herkes için doğru ilişkinin, kişinin nasıl olması gerektiği, kim olduğu üzerine akıl vermektir. Doğru sevgili hakkında duyar kasanlar aşk üzerine ahkam keserler, akıl verirler, kendilerinin ne kadar emek harcadığını ama haksızlığa uğradığını yüksek sesle, olabildiğince çok kişiye duyuracak şekilde ifade ederler. Duyar kasan bir kişi sevgilisine sözde ve sahte olduğunu fark edemediği iyi niyetini “ben senin için iyi olsun diye söylüyorum, seni düşündüğüm için” gibi ifadelerle süsler. Zaman zaman bazı ucuz, aşırı basitleştirilmiş akıl vermelerden oluşan duyar kasmalarda “siz izin vermezseniz sevgiliniz sizi üzemez, ah çok üzülüyorum onlar için çok zor hayatları, böyle de ilişki yaşanmaz ki, bir de çocuk yapsalar iyi olur?, …” sözlerini duyarız. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama anlatmaya çalıştığım başkası için başkası adına ahkam kesmek, üzülmek daha doğrusu üzülür gibi görünmek moda tabirle “duyar kasmak” aslına bakarsanız başkasını değil kendini rahatlatmak, kendi gerçeğinden kaçmak içindir. Oysa herkes kendi gerçeğine göre doğru bir sevgili seçer, ilişkilerinin içinde açık, rahat, güvenli, neşeli olabildikleri kadar ilişkilerini yaşarlar. Duyar kasanlara ihtiyaçları yoktur.
Doğruculuk ve duyar kasmanın boyutları
Doğruculuk ve duyar kasmak çoğunlukla kişinin kendisi dışındaki durumlar, kişiler hakkında yorum yapmayı içerir. Bu sayede kendisini, diğerleri ve ortamın üzerinde, dışında bir anlamda steril bir ortamda görür. Politik doğruculuk yaparken sıklıkla insanların doğruları söylediklerini ama pek bir işe yaramayan tespitlerde bulunduklarını görürüz. Örneğin kadın ve çocuklara yönelik şiddet olaylarında; “eğitim ve bilinç gerek bu olayların önlenmesinde, farkındalıklar artırılmalı, çocuk-kadın hakları ihmal ve istismarın önlenmesinde çok önemlidir” demek doğruyu söylemektir ama çoğu kez tek başına pek bir işe yaramaz. Bir başka örnek Kovit 19 salgını sırasında maske kullanalım, mesafeye dikkat edelim, aşı olalım, olmayanlar duyarsız, bizim sağlığımızı tehdit ediyorlar diyen birçok sosyal medya paylaşımına rastladık. Ama aşının anlatımı/ulaşılabilirliği, maskenin sağlanması, çalışan hakları, kadın ve çocuk haklarının evde, okulda savunulduğu, dayanışma ve destek sistemleri için insanların bir araya geldiklerini göremedik. Çoğu kişi politik olarak doğruyu söylediğinde, sosyal medyada paylaştığında kısa bir rahatlama yaşadı. Ama gerçeğin birbirini tamamlayan farklı boyutlarını ele almadıkları için psikolojik rahatlama ya kısa sürdü ya da sahte bir iyilik hali sağladı.
Doğruculuk ve duyar kasma sadece yukarından konuşma, akıl verme, kurtarıcılık, yargılama söylemleriyle görülmez. Hiç azımsanmayacak sayıda kendine acındırma şeklinde de ortaya çıkabilir. Kişi bir kurban olarak hep ezilme, geride kalma, dışlanma ruh halini dışarı yansıtabilir. Zaten “biz kadınlar, erkekler, Kürtler, Türkler, eğitimsizler, eğitimliler, X, Y partililer dikkate alınmayız” diyerek bir tür kurban, çaresizlik söylemi ile duyar kasan bir kurban konforu yaşanabilir.
Neden duyar kasar insanlar?
Temel olarak doğruculuk ve duyar kasmak kişinin taşımakta zorlandığı bir gerçeği, duyguyu, düşünceyi kendini koruyarak ama sorumluluk almayarak ortaya dökmesini sağlar. Böyle bakıldığında ya ben doğruyu biliyorum bakın işte size de gösteriyorum diyen büyüklenmeci bir tutumun şehveti ya da haksızlığa uğramış bir kurbanın masum olma muafiyetin ifadesi olur. Her iki durumda da doğruculuk ve duyar kasma kişinin korunaklı bir şekilde kendini ifade etmesini sağlar.
Benzer şekilde duyar kasmayı psikodinamik yaklaşımdaki “yansıtma” savunma mekanizmasının bir örneği olarak düşünebiliriz. Çünkü yansıtma yapan kişi kendi içinde olanı dışarıdan geliyormuş, dışarıdaki bir yanlışlık gibi algılamaktadır (Mcwilliams, 1994)[2]. Bu açıdan bakıldığında duyar kasan kişi kendisinde olan bir sorunu başkasındaymış gibi göstermeye çalışıyor olabilir.
Bir durumu tespit etmenin “ben biliyorum, siz bilmiyorsunuz” demek gerçeklerden uzaklaşmayı sağladığı kadar, sorumluluk almama konforunu da sağlar. Bir anlamda ironik olarak bildiğini iddia ederken gerçeğin bir kısmını bilmemenin huzurunu verir duyar kasmak. Üç maymun benzetmesinde sadece bilen ama o olaya, kişilere özgü gerçeği görüp, duymamak diyebiliriz. Yani dışardan gazel okumaktır duyar kasmak çoğu kez.
Gerçekle yüzleşebilme gücü
Yüzleşebilme gücü gerçeğe bir yönden değil birçok yönden bakabilmeyi, hatırlamayı kapsar. Benim, senin, onun, zamanın şartların gerçeği. Bir kişinin bu gerçekleri görme gücüne sahip olması için kendisine ve çevresine yeterli güvene sahip olması gerekir. Bu güveni sağlayacak olan ise açık iletişim, ihtiyaçların ifade edilebilmesi ve dayanışma için harekete geçebilmektir. Gerçekle yüzleşebilmenin bir başka yolu geçmiş deneyimlerden şimdi ve burada yararlanarak seçenekler üretebilmektir. Yani doğru insanı bulmaya çalışmakla oyalanmak yerine geçmişten öğrenilen beklemenin fayda etmediği gerçeğini hatırlayarak bugünkü yaşantımızda yeni öğrenme fırsatları, sorma, araştırma, girişimde bulunma becerisi kazanılabilir. Büyümek anlamak ve seçimler yapmayı, yaşadığını hissetmeyi sağlayabilir. Bu açıdan bakıldığında büyümek ve yetişkin olmak ciddi bir iştir ve aynı zamanda eğlenceli olabilir.
[2] McWilliams, N. (1994). Psychoanalytic Diagnosis (s.132-136) The Guilford Press.