İDİL ÖZCAN, Klinik Psikolog
Her birimiz, birbirimizden farklı özelliklere sahibiz. Düşünce şekillerimiz, kararlarımız, davranışlarımız, seçimlerimizi belirleyen, onları şekillendiren birçok farklı nokta var. En önemli farklılıklarımızdan biri de bağlanma şekillerimiz; kimlerle, nasıl ilişki, yakınlık kurduğumuz ve bunu nasıl sürdürdüğümüzdür.
Bağlanma kuramının yaratıcısı olan Bowlby, bağlanmayı başka bir bireye karşı “yakınlık arama ve bu yakınlığı sürdürebilme yetisi” olarak tanımlar[1]. Güven, kaygı ya da stres, büyük ölçüde bu bağlandığımız kişiye “ulaşılabilirlik” ile belirlenir. İlk bağlandıklarımız, erken yaşlarımızda bize bakım veren, anne, baba, nine, dede, yakın akrabalar, bakıcılar gibi kişilerdir. Kurulan bu ilişki, bağlanma stillerimizi ve yetişkinlikte kurduğumuz ilişkilerin temelini oluşturur.
Erken yaşlarda bağlanma sürecinde, iki önemli sorgulama karşımıza çıkar:
- “Ben değerli miyim? Başkaları tarafından sevilebilir miyim?”
- Yakın çevremdeki insanlar güvenilir ve sevilebilir mi? Onlar değerli mi?”
Bu cevaplar, kişinin kendisine ve başkalarına ilişkin beklentilerini ve algısını belirlemede önemli bir rol oynar; duygu ve düşüncelerini belirler:
- Bazı kişiler, “güvenli” bağlanırlar; ilişki kurdukları kişiden ayrı kaldıklarında bir miktar kaygı yaşayabilirler ancak tekrar bir araya geldiklerinde rahatlarlar. Örneğin, ilk defa kreşe, okula giden bir çocuğu düşünelim. Anne, babasından ayrılırken ağlayabilir, gitmelerini, onu bırakmalarını istemeyebilir, zorlanabilir. Ancak bir süre sonra anne babanın varlığını hissedip ortama alışabilir, oyun oynamaya, diğer çocuklarla zaman geçirmeye başlayıp uyum sağlayabilir. Anne, baba çocuğu okuldan almaya geldiklerinde ise sevinir ve ilişki kaldığı yerden, aynı sıcaklık ile devam edebilir. Benzer bir şekilde, birlikte olduğunuz kişinin tatile gittiğini düşünelim. Güvenli bağlanan yetişkinler, bir süre ayrı kalacakları için üzülebilir, özlem duyabilirler. Ancak hem kendilerinin hem de karşıdaki kişinin güvenilir, sevilebilir ve değerli olduğunu düşündükleri için zaman ve mekandan bağımsız ilişkinin devam edeceğini, yakınlık ve güven hislerinin kalıcı olduğunu bilirler. Bu nedenle bağımsız olarak yaşamakta zorlanmazlar. Tekrar bir araya geldiklerinde de sevinir, birlikte olmanın tadını çıkartabilirler. Güvenli bağlanma tarzı olan insanların yaşadıkları romantik ilişkinin sevgi, bağlılık ve yüksek oranda güven barındırdığı görülmektedir. Bu kişiler ilişkilerindeki hatalara ve olumsuz durumlara karşı daha kontrollü ve yapıcı çözümler bulma eğilimindedirler.
- Bazı kişiler ise “kaygılı, kararsız” şekilde bağlanırlar; bağlandıkları kişiden ayrı kaldıklarında yoğun bir şekilde kaygı ve stres yaşarlar. Tekrar bir araya geldiklerinde de kaygı ve stres durumu devam eder; kendilerini güvende hissedemeyebilirler, ayrı kaldıkları zaman duydukları öfke, bir araya geldiklerinde de devam edebilir. Kendilerini değersiz olarak görürken diğerlerini de güvenilmez olarak algıladıkları söylenebilir. Bu kişilerin ne çok uzak kalmak ne de yakın bir bağ kurmak istedikleri görülmektedir; yakınlık kurma istekleri kendi içlerindeki güvensizlik ve endişeden dolayı engellenebilir. Her ne kadar yakın olmak isteseler de, kaybetme korkuları onları bu isteklerinden geri tutabilir. Dolayısıyla ilişkide sürekli bir gel-git durumu yaşayabilirler. Tatil örneğinden devam edecek olursak; devamlı tatile giden kişiyi, ne yaptığını düşünmek, sık sık aramak, sorgulamak, kavga çıkartmak, kendi hayatına, rutinine devam edememek gibi davranışlar görülebilir. Kişi geri döndüğünde de bir rahatlama yaşanmaz, huzursuzluk hissi devam edebilir, tartışmalar yaşanabilir.
- “Kaçınan” bağlanma stiline sahip olanlar ise, ayrı kaldıklarında fazla bir tepki göstermezler ve tekrar bir araya gelindiğinde de yakınlık kurma davranışı göstermezler. Bu kişiler, kendilerini güvenilir olarak görürken diğer insanları güvenilmez ve tehlikeli olarak görebilir. Yakın ilişkilerden kaçarak kendilerini korudukları inancına sahip olabilirler. Duygusal destek istemekte ve ilişkilerinde yardım talep etmekte zorlanabilirler. Başkalarına duyulan ihtiyaç ya yakınlık onları rahatsız edebilir. Örneğin ilişki içerisinde bir tartışma olduğunu ve tarafların konu çözülmeden birbirlerinin yanından ayrıldıklarını düşünelim. Bu durumda kişi, partnerini güvenilmez olarak gördüğü için kendini daha büyük bir tehlike altında hisseder. Yardım talep etmek onlar için zor olduğundan bu durum onları kendi içinde bir çıkmaza soksa da, partneri ile bir yakınlık kurmak istemez, harekete geçmezler.
- “Saplantılı” bağlanmada ise, kişi kendisiyle ilgili değersizlik duygusuna sahipken, partnerini değerli, önemli ve özel olarak görebilir. Bir başka deyişle, kendini sevilmeye değer görmezken karşı tarafı sevilmeye değer bulabilir. Yakın ilişki kurmak isterken, sürekli kendisini kanıtlama ve doğrulamaya yönelik davranışlar sergileyebilir. Bu durum, ilişkide karşı tarafın ilişkiden uzaklaşmasına yol açabilir. Örneğin, ilişki içerisinde bir tartışma olduğunu ve bu durum çözülmeden birbirlerinin yanından ayrıldıklarını düşünelim. Bu durumda kişi, partneri ile olan tartışmanın içeriği, kendisinin ne kadar kırıldığı üzüldüğünü bir kenara bırakarak partneri ile bir şekilde temas kurmak ve ‘orada’ olduğunu kontrol etmek ister. Kendisi ile ilgili değersizlik inancı, onun için bir tehdit olur ve onu harekete geçirir. Bu durum partneri üzerinde ise daha çok geri çekilmesine yol açabilir.
Bağlanma stilleri arasındaki farklar, en çok stres anlarında kendini belli eder. İlişki içerisinde yaşanılan olumsuz bir durumda kişilerin verdiği tepkiler, çözüm yolları, kendileri ile ilgili olan düşünceleri bu noktalarda açığa çıkar. Dolayısıyla, kişinin kendisi ile ilgili düşündüğü olumsuz algıları fark etmesi, ilişkisinde onu neyin yorduğunu, nerelerde zorlandığını farkında olması bunları değiştirmek için bir başlangıç olabilir. Bu durumda profesyonel bir destek almak, kişinin ilişkilerini zorlaştıran durumları fark etmesini sağlayarak, daha güvenli ve keyifli ilişkiler kurmasını kolaylaştırabilir.
Bağlanma, hayat boyu devam eden ve keskin çizgileri olmayan bir süreçtir. Herkesin kendisiyle ve diğer insanlarla ilgili geliştirdiği olumsuz algıları değiştirmek, hem kendini hem de ilişkilerini daha güvenli, sağlıklı ve huzurlu yaşamak için her zaman bir şansı vardır.
[1] Bowlby, J. (1982). Attachment and Loss: Attachment