ELİF GÖKÇE, Klinik Psikolog
Normal olanı anormal olandan ayırmak tıbbi, biyolojik, psikolojik, sosyolojik, felsefi, istatistiksel ve hatta ekonomik nedenlerle önemli bir sorunsal olarak karşımıza çıkar. TDK’da normal, “kurala uygun, alışılagelen, olağan, aşırılığı olmayan, uygun, ortalama durum” olarak tanımlanıyor. Psikolojide ise bu tanımı takip ederek insanların duygularının, düşüncelerinin ve davranışlarının belirli bir şekilde olmasını beklemek ve olmayınca da “anormal” ilan etmek çeşitli ayrımcılıklara, etiketlemelere ve dışlanmalara sebep olabiliyor (etiketleme üzerine bir yazı için bakınız: https://www.porta.com.tr/etiketleme-beni/). Peki o zaman normal ve anormal kavramları ne işe yararlar? Anormal ve normal olmak ne demek?
Kendimizin ve etrafımızdakilerin normalliğini sorgulamak sık rastlanan bir durumdur. Bazen “herkes gibi normal” olmak bazen de “herkesten farklı, olağandışı” olmak isteriz. Bazen kendimizi etrafımızdakilerin farklılığına “sen hiç normal değilsin” derken bazen de “çok ilginç birisi, hep beni şaşırtıyor” derken buluruz. Bu normallik sorgulamalarına, çocuklar söz konusu olduğunda çoğu zaman endişe duygusu eşlik eder: “Bizim çocuk bu yaşta altına yapıyor, bu normal mi?”, “hiç arkadaşlarını aramıyor, acaba bir anormallik mi var?”. Bir kişinin psikolojik varlığını topluca anormal ilan etmek her şeyden önce gerçekliğe aykırı olur. Bireyleri anlayabilmek için hangi şartlar altında ne yaptığına, ne hissettiğine, hangi sıklıkla, yoğunlukta kendini aynı durumlarda bulduğuna, kendisiyle ve diğerleriyle ilişkilerinde ne hissettiğine, arzularına, zorlandığı ve keyif aldığı durumlara ve daha birçok kişisel deneyime bakmak gerekir. Tüm bunları, çevresel, kültürel ve sosyal faktörleri göz önüne almadan bir durumun bir kişi için normal olup olmadığına karar vermeye çalışmak eksik olur. Bir de genel-geçer normallikler tanımlamak, belirlemek var ki; dünyadaki tüm insanların deneyimlerini göz önüne almayı gerektiriyor. Dolayısıyla normali tanımlamak oldukça zor.
Kuşkusuz normal tanımının psikolojideki en pratik karşılığı psikiyatrik tanılar üzerindendir. Modern psikiyatri ve psikolojide çeşitli tanı kılavuzları olsa da “normalin” tanımı konusunda hemfikir olunabilmiş değil. Kültürlerarası psikoloji çalışmaları benzer durumlara farklı kültürlerin farklı tepkiler vermesi üzerine çalışmalar yaparken evrensel bir normal tanımı yapmayı çeşitli şekillerde zorlaştırdı. Kişinin davranışlarının sebebini yalnızca kişinin özelliklerine atfetmek ve çevresel faktörleri, doğup büyüdüğü kültürü göz ardı etmek resmin bütününü görmemize engel oluyor. Resmin bütününe baktığımızda ise her insanın hayatı deneyimleme biçiminin biricik olduğu ve herkesin anlaşılmayı istediğini ve beklediğini görüyoruz. Teşhisler ve tanımlar elbette ki bir kişiyi anlamımıza yardımcı olacak şekilde kullanışlı olabilir; fakat, “normalin dışında” davranan hatta teşhis alan kişiler bile “anormal insan” olmazlar. Kişinin hayatı deneyimleme biçiminin nasıl olduğu ortalama, beklenen, normal olmasından daha önemlidir. Ancak o zaman, o kişiyi anlamaya yaklaşabiliriz.
Sonuç olarak, farklı kültürlerin, kimliklerin, kişiliklerin, davranışların ve cinselliklerin varlığına gün geçtikçe daha çok şahit olduğumuz, çeşitliliklerin daha çok görünür olmaya başladığı günümüz dünyasında normali anormal olandan ayırmak gittikçe zorlaşıyor. Normalle anormali ayırmanın, temelde, anormal olanın tespit edilip normalleşmesinin istenmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Fakat insanları ve kendimizi anormal ilan etmeden önce kimin normalini temel aldığımıza bakmak, bu “anormallikleri” anlamaya çalışmak ve hangi ihtiyaçlara karşılık geldiğini görmek oldukça önemli. Normal ya da anormal ilan etmek ve edilmek çok kolay ama asıl mesele bu ilan etme ve edilmeleri anlamaktır.