SELİN ATEŞ, Klinik Psikolog
Her yıl eylül ayı bize sonbaharın ayak izleriyle birlikte yeni başlangıçların haberlerini de getirir. Kimi ebeveynler için ise eylül ayı “10 Adımda Çocukları Okula Hazırlama”, “Okula Uyumda Yapılacaklar”, “En İyi Oryantasyonun Sırları” gibi başlıkların ön plana çıktığı bir uyum yarışının başlangıcıdır. Özellikle çocuğu yeni okula başlayacak ebeveynler bu dönem yaklaştıkça kaygıyla karışık pek çok duygu hissedebilir. Sonbaharın hüznün sembolü olması gibi, okul da zihinlerimizde ayrılık, bağımsızlık ve kendi sorumluluğunu almak gibi pek çok farklı çağrışım yaratır. Çünkü okula ilk başlangıç bir anlamda çocuğun ebeveyn kontrolünden çıkmasıdır. Her hareketini ve duygusunu takip etme imkanına sahip olduğunuz çocuğunuzun büyüdüğü ve içinde sizin olmadığınız sosyal bir dünyaya adım atmaya hazır olduğunun habercisidir. İşte tam içinde olduğunuz, hatta bu tarih itibariyle ilk haftalarını belki de tamamladığınız bu dönem iki duygu arasında gidip gelmenize yol açabilir: Bir yandan çocuğunuzun büyüdüğünü gösteren gurur hissi, bir yandan boşluk ve hüzün duygularını hissedebilirsiniz. Bugün bu yazıda, çocuğunuzun okula başlama ve sosyal dünyaya uyum sağlama yolculuğunda sizin neler hissediyor olabileceğinize bakacağız.
“Biz”den “Sen” ve “Ben”e
Bebek doğası itibariyle bakım verenine bütünüyle bağlıdır. Bu anlamda özellikle anne ve bebek, kuramlarda “sembiyoz” olarak da karşımıza çıkan bir “bir” olma hâli yaşarlar. Bir diğer deyişle, bu ikili “anne-bebek” olarak bir bütün hâlinde yaşamlarını sürdürür. Bebek büyüdükçe, kendi ayakları üzerinde dengesini sağlayıp uzaklaşabilmeyi keşfettikçe aslında bağımsızlaşmayı da tatmaya başlar. Bu, bebeğin ayrılma ve bireyselleşmeye dair kat ettiği güçlü adımlardan bir tanesidir. Okula başlamak ise bu ayrışmanın sosyal yaşantıyla da buluştuğu bir dönüm noktası olarak ele alınabilir. Okul, bu anlamda içerisinde çocuğun tüm ihtiyaçlarını hemencecik karşılayan bir bakım vereni barındırmayan ve kendi kuralları olan bir yer olması özellikleriyle çocuk için en kritik ilk “dış dünyaya açılma” deneyimlerinden biridir. Tam bu nokta, çocuğun kendi ihtiyaçlarını fark etmesi, çözüm ya da yardım talep etmesi ve bunun sonucu olarak toplum içinde bir birey olması sürecinin temelini oluşturur. Okul, bir nevi çocuğunuzun kendi bireysel gücünü keşfedeceği ve bakım verenden uzaklaşırken topluma yakınlaşacağı bir alan sağlar. Çocuğun büyüdüğü ve bağımsızlaştığını gösteren pek çok farklı kritik eşik, ebeveynlerde kaygı, boşluk ve hatta yas hislerine sebep olabilir. Örneğin, “Boş Yuva Sendromu” (Empty Nest) çocukları üniversiteye başlayan ya da evden ayrılan ebeveynlerin çocuklarının ardından yaşadığı boşluk hissi ve bununla gelen hüznü açıklar. Bir diğer deyişle, ayrılık süreçleri çocuğunuz farklı yaşlarda da olsa benzer duyguları uyandırabilir. Bu durum, aslında ayrışmanın çift taraflı bir süreç olduğunu, ebeveynlerin de çocuklar kadar etkilendiğini ve çocuğunuzunki kadar sizin de duygularınızın nasıl bir ayrışma dönemi yaşayacağınıza yön verdiğini göstermektedir.
Çocuklarının okula ve yeni sosyal ortama uyum sağlayıp sağlayamayacağı, öğretmenler ve arkadaşlarıyla ilişkilerinin nasıl olacağı gibi konular merak uyandırabilir. Özellikle zihninizde şu gibi sorular canlanıyor olabilir: “Acaba karnını yeterince doyurabiliyor mu?”, “Tuvaleti geldiğini söyleyebildi mi?” “Ya bir şeye ihtiyacı olduğunu öğretmeni hemen fark etmezse?” “Acaba arkadaşları ona nasıl davranıyor?” Bunun gibi sorular bize çocuğunuzun yaşama potansiyeli olan gündemlerle sizin olmadığınız bir ortamda nasıl baş edebileceğine dair kaygılarınızı da yansıtır. Bazen bu kaygılar bir süre sonra dinerken, bazen de git gide arttığını ve daha çok merak ettiğinizi gözlemleyebilirsiniz. Böyle durumlarda kendi duygularınızı düzenlemek, çocuğunuza yardım etmenizi ve onun sizden güvenle ayrılabilmesini kolaylaştıracaktır. Ebeveynde oluşan bu yoğun kaygı, çocuk bir sorun yaşadığında hızlıca dahil olma, sorunu onun yerine çözme gibi müdahaleci yaklaşımlara ve çocuğun kaygısının daha da artmasına sebep olabilir.
Oysa okul yaşantısı, akademik becerilerin kazanılmasının yanı sıra, çocuğunuza farklı duygu ve deneyimleri yaşama imkânı sağlayarak baş etme becerilerini desteklemesi açısından çok özeldir. Bu ortam içerisinde çocuğunuz, kendi gücünü yaratarak birey olma yolunda ilerleyebildiğini görür. Bu sebeple burada ebeveynin rolü, kaygıyla hareket ederek çocuğunun sorunlarını onun adına çözmek değil, ona dışarıdan destek sağlayarak kendi dünyası içerisinde bir baş etme mekanizması kurmasına yardımcı olmak olmalıdır. Onun yaşadığı zorluklara karşı sizin soğukkanlı olabilmeniz, kendi duygunuzu kontrol ederek ona destek sağlamanız onun da kendi duygularını anlaması, problem içerisinde aktif bir rol alarak çözüme ulaşmasını sağlayabilir. Örneğin, çocuğunuz bir akranıyla sorun yaşadığında ebeveyn olarak hemen devreye girip problemi çözmek yerine, çocuğunuza sorunun ne olduğuna, nasıl hissettiğine ve bu sorunu nasıl çözebileceğine ya da kendini nasıl koruyabileceğine dair rehberlik edebilir, gerekli görüyorsanız bir öğretmen görüşmesi talep edebilirsiniz. Böyle bir yaklaşım onun psikolojik sağlamlığını güçlendirecek ve yetişkinlik hayatındaki baş etme mekanizmalarının temelini oluşturacaktır.
Biz ayrıldık, peki ya duygularımız?
Ebeveynin duygusunu düzenleyebilmesi, yani bir nevi bu duygunun içinde kaybolmadan duruma uygun çözümler üretebilmesi, aslında çocuğuna yardımcı olabilmenin en temel basamaklarından bir tanesidir. Özellikle yuva süreçlerinde sıklıkla şu manzarayı görürüz; içeri girmekte zorlanan çocuk bakım verenine sıkı sıkı sarılırken, yetişkin de benzer bir şekilde yoğun bir duyguyla çocuğa sıkıca sarılarak karşılık verir. Böyle bir sahne bize kaygının paylaşıldığını ve ebeveynin de bu ayrışmadan en az çocuk kadar ürktüğünü düşündürebilir. Ebeveynin taşıdığı bu kaygı ve okula güvensizlik aslında çocuğun da içeriye kendisini bırakmasını zorlaştıran bir zemin oluşturur, çünkü ebeveyninin güvenmediği bir ortama çocuk da güvenli bir şekilde giriş yapamaz. Bu sebeple ebeveynin kendi duygusunu kabul etmesi ve kendi duygusal süreçlerini sağlıklı bir şekilde çocuklarından bağımsız olarak işlemeleri önemlidir. Sizin onu okula güvenle bırakan duruşunuz, onun da hiç tanımadığı bu yeni ortama güvenmesine önayak olacaktır.
Tüm bunlarla birlikte çabalıyor fakat yine de zorlandığınızı hissediyor olabilirsiniz. Burada bu zorlanmanın altında ne olabileceğine mercek tutmak süreci destekleyebilir.
- Kimi zaman cevap kendi geçmiş deneyimlerimizde karşımıza çıkar:
Siz bu geçişi nasıl yaşamıştınız, bir çocukken nasıl destekler almış, nasıl hissetmiştiniz?
- Kimi zaman ise cevabı ayrışmanın bizde uyandırdığı zorlu duygularda buluruz:
Çocuğunuzun şimdi günü sizden ayrı geçirecek olması, ona destek verebilecek başka yetişkinlerin hayatınıza girmesi size nasıl geliyor?
- Bazen de okulla ilgili durumlar bizde soru işaretleri yaratır.
Acaba çocuğum için doğru seçimi mi yaptım, burası güvenebileceğim bir yer mi?
Böyle bir noktada öncelikle ebeveyn olarak kendi duygu ve düşüncenizi anlamanız değerlidir. Bazen bir arkadaştan ya da bir uzmandan destek almak bazense okulla gerekli iletişimi sağlamak sizi rahatlatabilir. Okula başlangıçta uyum zorlukları yaşandığında genel eğilim çocuğu merkeze alan müdahalelerdir ancak bazen sadece ebeveynin kendi duygusunu çözümlemesi bile çocuğun okula uyum sürecini çözebilir.
Özetle, okula adaptasyon veya oryantasyon olarak da isimlendirilen evden okula geçiş süreci aslında ebeveyn-çocuk ilişkisinin de bağımsızlaşmaya doğru ilerlemesini içerir. Bu sebeple okula uyum sadece okul veya sadece çocuk ekseninde değil, ebeveyn-çocuk ilişkisi ve bu ayrılığın tetiklediği duygularla birlikte ele alınmalıdır. Bu kritik büyüme eşiği sizi heyecanlandırırken bir yandan da “Şimdi ne yapacağım?” gibi bir boşluğa yol açabilir. Bu nedenle ebeveynin kendi duygularını ve ihtiyaçlarını fark etmesi çocuğun okula uyum yolculuğunda ebeveynin müdahale eden değil eşlik eden pozisyonunda olmasını kolaylaştırabilir.
Adaptasyon(uyum) zaman alan ve her çocuğun kendine özgü ilerlediği bir yolculuktur. Okula başlamak bir çocuğun günlük düzeninde köklü bir değişim yaratır. Köklü değişimler ise kuşkusuz bir miktar zorlanma ile birlikte gelir. Çocuğunuzun kaygısının arttığını ve birkaç haftadır devam ettiğini gözlemliyorsanız okulunuza da danışarak bu duyguları bir uzman eşliğinde çözümleyebilirsiniz. Unutmayın ki çocuğunuzun kapasitesine güvenmek, onun da hayatındaki bu önemli geçişte kendisine güvenmesi için en temel adımdır.