GİZEM DAL, Klinik Psikolog
Çevremizde kaynağı tıbbi olarak açıklanamayan fiziksel rahatsızlıklar yaşayan kişilere rastlamış veya bu durumu bizzat deneyimlemiş olabiliriz. Örneğin, bir süredir devam eden vücut ağrıları, kaşıntılar, sindirim ve boşaltım sistemi rahatsızlıkları, kalp çarpıntısı veya yorgunluk gibi farklı sebeplerle bir doktora başvurmuş, yaşam kalitemizi düşüren bu acı verici deneyimden medikal bir tedavi yoluyla bir an evvel kurtulmak istemişizdir. Bedenimizde ortaya çıkan bu belirtilerin sebeplerini saptamak üzere çeşitli tahliller yapılmış, farklı tedavi yolları denenmiş olabilir. Verdiği fiziksel huzursuzluğun yanı sıra, sorunun bir türlü ortadan kalkmaması zamanla bir kaygı da uyandırmaya, günlük hayatta zihnin büyük bir kısmını meşgul etmeye başlayabilir. Bir çare bulma arzusuyla kapısı aşındırılan ancak somut, fizyolojik bir gerekçe sunamayan doktorun ağzından en sonunda şu sözler dökülebilir: “Psikolojik olabilir”.
Peki nedir bu psikolojik olan ve şimdi ne yapmak gerekir?
Ruhsallığımızı etkileyen ve bir süredir içten içe yaşadığımız stresin bedenimizde çeşitli fiziksel belirtiler şeklinde açığa çıkması “somatizasyon (bedenselleştirme)” olarak adlandırılır[1]. Esasında bu durum, yaşanılan ve bazen bilinçli olarak farkına bile varılamayan duygusal huzursuzluğun bedensel tepkiler yoluyla bir ifade alanı bulmaya çalışması olarak yorumlanabilir. Küçük yaşlardan itibaren gözlemlenebilen bir olgu olan somatizasyon, uzun süredir deneyimlenen kronik bir durum olabileceği gibi, stres uyandıran belli durumlara verilen anlık bedensel tepkiler olarak da görülebilir. Örneğin, okulda zorbalığa uğrayan bir çocuk okula gitme vakti geldiğinde bir karın ağrısı yaşamaya başlayabilir veya zorlu bir iş mülakatına girecek biri zaman yaklaştıkça ciddi bir mide bulantısı hissedebilir. Zaman zaman bu fiziksel belirtiler, okula gitmek, mülakata girmek gibi stres uyandıran deneyimden kişiyi alıkoyar, yani kaçmasını sağlar. Belki de bu sebepledir ki bazen diğer insanlar tarafından bir bahane, kişinin kendi kafasında uydurduğu bir durum olarak algılanabilir. Ancak kişinin zihninde yaşadığının bedensel tezahürü olan bu rahatsızlıklar son derece gerçektir.
Beden ve zihin bağlantısı
Tüm memeli canlılar gibi biz insanların bedenleri ve zihinleri arasında daimî olarak çift yönlü bir iletişim vardır. Temel olarak hayatta kalmamızı sağlayan bu etkileşim mekanizması yoluyla içinde bulunulan durumu işleyen zihnimiz, hayatta kalmak için gerekenleri gerçekleştirmesi için vücudumuzun farklı sistemleri ile iletişim kurar. Örneğin, bir tehlikeyle karşılaştığımızda beynimiz salgıladığı kimyasallar yoluyla, kalp atışlarının hızlanması gibi fiziksel durumlar yaşamamızı, bu sayede var olan tehlike karşısında uyarılıp harekete geçmemizi sağlar. Hayatta kalmak için, anlık ve otomatik olarak gelişen bir tepki olarak bu tehlikeden kaçar veya onunla mücadele etme yoluna gideriz.[2] Yalnızca fiziksel bir uyaran değil, sosyal uyaranlar karşısında da bedenimiz otomatik tepkiler verir. Mesela utandığımızda yüzümüz kızarır. Benzer şekilde, bizi duygusal olarak etkileyen travmatik deneyimler ve stres karşısında otomatik olarak salgılanmaya başlayan kimyasallar bedenin solunum, bağışıklık, sindirim gibi birçok sistemi ve cildimizi doğrudan veya dolaylı olarak etkiler.[3]
Somatizasyonun kökeninde neler olabilir?
Pek çok insan hayatında onu duygusal olarak zorlayan deneyimler yaşar veya günlük hayatta birçok stres unsuruyla karşı karşıyadır. Hemen herkes onu duygusal olarak etkileyen bir durum karşısında bedensel tepkiler vermiştir. Ancak, bazı kişilerde bedenselleştirme kronikleşebilir ve/ya yaşamının gidişatını olumsuz etkilemeye başlayabilir.
Psikanalitik literatüre göre, gelişimsel süreçte çocukluktan itibaren yaşadığımız duygulanımları adlandırmaya ve anlamlandırmaya, yani zihinde işlemeye başlarız. Bu sayede, yaşadığımız olaylar karşısında bedenimizde otomatik olarak gelişen fiziksel tepkiler daha sembolik bir forma dönüştürülür.3 Duyguları adlandırma ve anlamlandırma işlevi gelişimin erken dönemlerinde, henüz bu kapasitesi yeterince gelişmemiş bir bebek için bakım verenin desteği ile yapılır. İdeal koşullarda bakım vereni, henüz sözel ifade becerisi gelişmemiş bebeğin davranışlarından onun anlam veremediği, tanımsız sıkıntısının sebebini tahmin eder, duygusunu tanımlayarak bu sıkıntının giderilmesi için girişimlerde bulunur. Zamanla bebek, bakım vereninin bu işlevini içselleştirir, yani duygusal deneyimini ve sebeplerini kendi kendine anlamlandırabilir, böylelikle ruhsal işleyişini düzenleyebilir hale gelir. Bu dönemlerde bakım verenin çeşitli sebeplerle bebeğin duygusal ihtiyaçlarını yeterince gözetememesi neticesinde, kişi bu işlevi yerine getirmekte zorlanabilir.[4] Yani hissettiği duygusal deneyimleri fark etmek, anlamlandırmak ve ifade etmek yerine bedensel sorunlar halinde dışa vurur. Bu dönemde yaşanılan fiziksel ve duygusal ihmal ve/ya istismar ile bakım verenin kaybı gibi travmatik deneyimler somatizasyona zemin hazırlamaktadır.
Buna ek olarak, çocuklukta bakım veren figürlerin koşullu bakım verme davranışları bedenselleştirme eğiliminin altındaki sebeplerden biri olabilir.[5] Örneğin, bakım verenin çocuğun duygusal ihtiyaçlarındansa fiziksel ihtiyaçlarına daha fazla önem göstermesi, küçük yaşlardan itibaren kişide fiziksel şikayetlerin daha fazla dikkate değer olduğu algısını oluşturabilir. Örneğin kişi, çocuklukta bakım verenleriyle yaşadığı ve farkında olmadan zihninde yer edinen bu ilişki örüntüsünü belki de yetişkinlikte somatizasyon yoluyla hayatındaki önemli kişiler veya kapısını çaldığı doktorlarla yeniden yaşıyordur. Yani asıl ihtiyacı olan şey, ona huzursuzluk veren içsel çatışmaların veya duygularının görülmesi ve rahatlatılmasıyken, bu ihtiyacı başka bir formda, alışık olduğu şekliyle gidermeye çalışıyor olabilir.
Erken çocukluk döneminin yanı sıra, sonraki dönemlerde maruz kalınan travmatik deneyimler ile kronik stres de somatizasyonun başlıca sebeplerinden biri olabilir. Bu gibi durumlar sonucunda ortaya çıkan taşıması ve gözden geçirilmesi zor olan duygular işlenmeden zihnin karanlık bir köşesine kapatılır. Ancak, bunun sebep olduğu stres ve sonucunda üretilen kimyasallar birikerek bedenimizdeki çeşitli sistemlerin işleyişini etkiler. Arka planda yaşanmaya devam eden ruhsal acı bedende kendini somutlar.
Çözüm yolları
Fiziksel olarak yaşanılan sıkıntıların sebebi elbette ki her zaman ruhsal kökenli değildir. Kimi zaman yaşanılan kronik bir fiziksel rahatsızlık da psikolojik sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebilir. Bu yazıda üzerinde durulan yalnızca fizyolojik bir sebebe bağlı olmadığı düşünülen bedensel rahatsızlıklardır. Bu durumun sebebinin temel olarak farkına varılmayan, üzerine düşünülmeyen veya dile getirilemeyen duygusal yüklerimiz olduğu düşünülürse çözüm basit gibi görünür: bu yükleri ortadan kaldırmak. Bu, ne yazık ki bir ilaç içip bir merhem sürerek ağrıları dindirmek kadar kolay değildir. Fakat, çözüme giden bir yol bulunmaktadır.
İnsanların zihninin karanlık odalarına kapattığı veya açığa çıkarmanın yollarını bilmediği duygularını tek başlarına fark etmeleri, bunların üzerine düşünmeleri veya bunları ifade etmeleri oldukça zorlayıcı olabilir. İlişki kurduğumuz, bize güven veren kişilerin varlığı, onlarla iç dünyamız üzerine yaptığımız paylaşımlar, bize sıkıntı veren hislerin bu kişiler tarafından görülmesi ve bazen bizimle birlikte tanımlanmaya çalışılması bu duyguların bedende bir acı olarak ortaya çıkmasını engelleyen başlıca yoldur. Bu kişiler, ruh sağlığı profesyonelleri veya psikososyal destek grupları olabileceği gibi yakın çevremizdeki destekleyici figürler, örneğin; arkadaşlarımız, akrabalarımız, romantik partnerlerimiz veya öğretmenlerimiz de olabilir. Güvenli ilişkilerin yanı sıra, duyguların farklı formlarda ifade edilmesi için alan sağlayan hobiler edinmek de destekleyici olabilir. Örneğin, ilgi alanlarımıza göre sanatın veya sporun farklı türlerinde aktif olarak faaliyetlerde bulunmak kendi sağaltımımız için önemli bir adım sayılabilir.
[1] VandenBos, G. R. (2007). APA dictionary of psychology. American Psychological Association.
[2] Van der Kolk, B. (2014). The body keeps the score: Mind, brain and body in the transformation of trauma. Penguin UK.
[3] McWilliams, N. (2011). Psychoanalytic diagnosis: Understanding personality structure in the clinical process. Guilford Press.
[4] McDougall, J. (1980). A child is being eaten. Contemporary Psychoanalysis, 16(4), 417-459.
[5] Stuart, S., & Noyes Jr, R. (1999). Attachment and interpersonal communication in somatization. Psychosomatics, 40(1), 34-43.