SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
Erkekler ve Babaların Duygu Düzenleme Sakarlıkları Hakkında
Erkekler ve duyguları ifade etme dendiğinde aklıma hep Behzat Ç.’deki o sahne gelir. Baş komiser Behzat, babasıyla kavgası nedeniyle evden ayrılan yardımcısı Harun’a “Baban aradı lan beni, eve dönmeni istiyormuş” der. Harun ise biraz şaşkın ve inanmaz bir tavırla “Yok o istemiyordur, annem ağlamıştır. O yüzden aramıştır” karşılığını verir. Behzat ise “Yok, sesi hiç öyle gelmiyordu” diyerek devam eder. Ardından bu topraklarda baba olmanın ne demek olduğuna ilişkin görüşlerini içeren “Sen önce bir baba olacan” ifadesiyle başlayan, bir tür iç hesaplaşmayı anlatan konuşmasını yapar. Amirime göre baba olmak demek; sevdiği halde söyleyememek, hatasını bildiği halde suçluluğunu itiraf edememek, özür dileyememek, çok özlediği halde açıkça söyleyememek anlamına gelmektedir. Behzat’ın babalıkla ilgili bu değerlendirmesini rahatlıkla birçok erkek için de söyleyebiliriz. Yani, sevdiğini söyleyememek, şefkat ver(e)memek, iste(ye)memek, hatasını itiraf edip özür dilememek, erkeklik kalıbıdır. Öyle öğrenmiştir, öyle öğretmektedir er kişi. Kısaca baba olmanın daha doğrusu erkek olmanın raconu; sert, güçlü, korkmayan, kontrol eden olmaktır.
Elbette her erkekte bu kadar keskin sahnelerle yaşanmasa da dayatılan erkeklik ve babalık hatta kadınlık ve annelik rolleri, sağlıklı bir karşılıklılığın önünde görünmez bir cam duvar olmaktadır. Bu cam duvarın çoğunlukla öğrenilmiş ve sanki başka gerçek yokmuş gibi yaşanan otomatik, bilinçdışı engelleri ve rahatlıkları olduğu aşikardır. İşte çok bilinen “Erkek adam ağlamaz, çocuk bakamaz, daha iyi araba kullanır, karar verir” gibi uzayıp giden kalıp yargılardan bahsetmek mümkün. Bunlar erkeğin ve sonra babanın gerçeği, doğasıymış gibi kabul edilince; bazı erkekler “Eh benden beklenen bu elimden gelen de bu” deyip, rahatlayıp kendini sınırlamakta bazı erkekler ise “Acaba bu sınırların dışına çıksam reddedilir miyim, böyle erkek, baba olur mu?” endişesiyle ikilemler içinde kalabilmektedir. Tam burada belirtmek isterim ki bu yazı; erkekler de acı çekiyor, hoş görelim amacını taşımamaktadır. Yazının amacı belki biraz toplumsal cinsiyet kalıplarının erkekler üzerindeki nedenleri ve etkilerini anlamaya yardımcı olmak olabilir. Ve tabii ki öğrenilmiş, ezberlenmiş kalıp yargılarla büyümüş de olsalar, erkeklerin ve babaların değişme dönüşme sorumluluğu önce kendilerindedir. Yani “Seviyorum ondan yaptım, ne yapayım böyle öğrendim” demek erkekleri ve özellikle babaları büyümekten, sorumluluk almaktan muaf tutmaz. Malum, Ortaçgil’in dediği gibi “anlamak çözmeye yetmez”. Kısaca Harun’un babası da, erkekler de duygularını, ihtiyaçlarını anlaşılır, kabul edilir şekilde ifade etme ve çocukları başta olmak üzere ilişki kurdukları herkesin duygularını, ihtiyaçlarını anlama sorumluluğuna sahiptir.
Ne oluyor, neden oluyor?
Trafikte, arabasının içinde erkekler bir tuhaf olmuyor mu? Mesela park etmeye çalışırken beni biraz beklemek zorunda kalan erkeklerin önemli bir çoğunluğu o kötü, ters bakışı atmayı ve önemli bir kısmı da şöyle bir elini, kolunu sallamayı eksik etmiyor. Kadın sürücülerin yaşadıklarını örneklemeye kalksak yazı bitmez, sinirimiz bozulur. Bu erkek sürücülerin çok azı “Pardon beklettim, teşekkür ederim” demeye çalışan el hareketimi fark ediyor ve anlayışla cevap veriyor.
Peki neden? Yani o el, kol, bakış nasıl devreye giriyor? Üstelik arka koltukta oturan çocuğu varken bile. Evet “bile” diye vurguluyorum çünkü çocuğu olunca erkekler değişime açık olabiliyor. Çünkü İlgili Babalık araştırmasına göre erkeklerin baba olmaktan mutluluk, keyif ve zevk hissetme, çocuklarıyla gurur duyma, çocukları sevdikleri için baba olma isteği, çocukların eve neşe getirme oranları %92’nın üstünde görülmektedir.[2] Çocukla ve babalıkla ilgili bu kadar olumlu algısı, ilgisi olan erkeklerin çocuğun gelişimine, ona örnek olmaya özen göstereceğini düşünüyor, en azından umuyor insan. Ancak araştırmanın farklı bölümlerinde çocuğa bakım verme, çocukla kaliteli zaman geçirme bölümlerinde oranlar %30 ile 50 arasında değişiyor. Aynı soruya biraz daha açarak dönelim. Sakin sakin, aklı fikri yerindeyken, ya da nasıl olması gerektiğini söyleyebilecek vakti varken güzel cevaplar veren erkekler/babalar stres anında, fırsatını buldu mu neden öfkesini kötü, saldırgan, yargılayıcı şekilde gösteriyor, güç gösterisinde bulunuveriyor? Sorunun cevabını kısa yoldan ve yapısal nedenler olarak ikiye ayırabiliriz. Kısa yoldan, palyatif, kolaycı cevap; trafikte insan sinirli olur, bu şehir bu çağ insanları aceleci yapıyor olabilir. Yanlış mı? Değil ama ölümcül şekilde eksik. Zira bu erkekler, romantik bir ilişkide, işlerini yaparken, kendisine şefkat gösterildiğinde, evlerine misafir gidildiğinde, nezaket ve cömertlikte, anlayışlı davranmakta sınır tanımayabiliyorlar. Bu nezaketi öğrenen erkek başka bir bağlamda şiddet, güç göstermekten çekinmiyor. Bu sorunun temel cevabı; şefkat görmemiş, hatası hemen cezalandırılmış, güçlüye boyun eğmeyi, güçsüzü ezmeyi öğrenmiş bir korku kültürüyle büyümek ve bunu içselleştirmek, normalleştirmek olabilir. Böyle bir kültür öyle fenadır ki; ben ve diğerleri, benim mahallem, milletim, ailem ve diğerleri gibi ayrımlara götürür insanı. Bunun doğal sonucu olarak da sevmek, yakın, samimi ilişkiler kurmak çok zor olur. Yani “Erkek adam güçlü olur, para kazanır, kontrol eder, duygusunu göstermez” gibi laflarla büyüyünce bunu gerçek sanıyor koca koca adamlar, babalar. Bu durum trajikomik şekilde gerçek ve acı vericidir. Oysa gerçek öyle değil. Her insan evladı korkar, sevinir, üzülür, sever, sevilmek ister, şefkat görmek, göstermek ister, bazen öfkelenir ve bunları uygun şekilde gösterebilir. Anlatmak ister. Yani sadece kaba öfke gösterilerine takılıp, sabitlenmek zorunda değildir erkekler ve babalar.
Ne olmalı, neden olmalı?
Bu erkeklik cenderesinden kurtulmak herkesin ama öncelikle erkeğin yararınadır. Zira kimse korktuğu, uzak duran babasını, sevgilisini, arkadaşını yakın ve karşılıklı bir ilişki için uygun göremez. Belki bir süre idare eder ama yavaş yavaş ya da hızla böyle bir erkekten, babadan uzaklaşır. Bilirsiniz “Babamın sevdiğini bilirdik ama keşke söyleseydi, gösterseydi, keşke ilk aşkımı, aşk acımı onunla konuşabilseydim, parasız olduğunda, korktuğunda, üzüldüğünde bize anlatabilseydi”, “Sevgilim korkusunu da sevgisini açıkça ifade edebilse, kontrol soruları sormasa beni merak eden soruları sorsa, beni dinlese” ifadeleri tanıdıktır. Bunlar olursa bir ilişki karşılıklı ve dayanışmacı olabilir. En önemlisi eşitlikçi ve dayanışmacı olmaktır. Yani ilişkiyi tarafların tümünün ihtiyaçlarının duyulabileceği bir zemine oturtmak gerekiyor. Bir erkek ve/ya baba olarak; şefkat, heyecan, merak, anlayış, hoşgörü göstermek, istemek herkes için huzurlu bir ruh dünyasına imkan sağlayabilir. Her duruma erkeklere öğretilen daha doğrusu dayatılan zayıflık-güçlülük, kazanma-kaybetme, sahip olma-olamama ikilemlerinden çıkarak çok seçenekli bakabilmek huzurun anahtarı olabilir. Her duyguyu, zorluğu, keyfi, paylaşarak, açıkça ifade ederek yaşamak sanki olması gereken.
Herkes ve tabii ki erkekler ve babalar da kendisiyle yüzleşebildiğinde; açıkça konuşabildiği, öğrendiği, öğrettiği, eşitlikçi ilişkiler kurma yolunda özgürleşip, ustalaşabilir.
[1] Behzat Ç. dizi
[2] https://ilkisbabalik.acev.org/wp-content/uploads/2017/06/ilgilibabalikyoneticiozeti.08.06.17.web_.pdf syf 26-27