SELİN MUTLU, Klinik Psikolog
Yeni tanıştığınız birine “Birlikte kahve içelim mi?” diye sorabilir misiniz? Yakın arkadaşınızı üzecek, kıracak bir şey yaptığınızda, bunu onunla konuşmayı istemek sizin için kolay olur mu? Ebeveynlerinizin bir süre sizi mali olarak desteklemesine ihtiyaç duyduğunuzu onlarla konuşabilir misiniz? Partnerinizin sizi ne kadar sevip sevmediği sorusu aklınızda dönüp dururken, bunu doğrudan ona sormak size nasıl gelir?
İnsanın temel ihtiyaçlarından biri kabul görmek ve benimsenmektir (Maslow, 1954). Öte yandan, kabul görmeye dair arzu aynı zamanda reddedilmekten kaçınma eğilimini de beraberinde getirebilir. Bu nedenle, kişiler ilişki dinamiklerde kabul edilme ve reddedilme arasında bir denge kurmaya çalışabilirler. Denge kurma çabası içinde, ilişkilerinde başkalarının kendileri hakkındaki değerlendirmelerine daha duyarlı hale gelebilir ve davranışlarını bu yönde şekillendirebilirler.
Örneğin, yazıya başlarken sorduğum sorular, bunları konuşmak, herkes için bir miktar stresli deneyimler olabilir. Bazı kişiler, bu tür durumlarla daha sağlıklı bir şekilde başa çıkabilirken, bazıları yoğun bir reddedilme kaygısı yaşayabilir. Bunları konuşmaktan tamamen kaçınabilir, sorumluluklarını, ihtiyaçlarını, isteklerini erteleyebilir hatta yok sayabilir. Konuşmaya başladığında konunun istediği gibi sonuçlanmayacağına dair doğru, yanlış kanıtları aşırı hızlı toplayabilir, bu doğrultuda kararlar alabilir ya da verdiği olumsuz tepkiler sonucunda ilişkide problemler yaşayabilir. İşte, kişinin reddedilmeye dair yoğun bir beklentisinin, kaygısının olması ve gösterdiği tepkilerin var olan duruma uygun olmaması “Reddedilme Duyarlılığı” olarak adlandırılmaktadır (Downey ve Feldman 1996; Feldman ve Downey 1994).
Reddedilme Duyarlılığının Kökeni: Çocukluk Deneyimleri ve Etkileri
Özellikle erken çocukluk döneminde, çevrelerindeki yetişkinlerden yeterli destek göremeyen ya da tekrarlı reddedilme tepkileriyle karşılaşan çocuklar, ileride herhangi bir yardım, destek, istek taleplerinin de muhtemelen reddedileceğine dair belirli düşünceler ve duygusal kalıplar geliştirirler. Bu kalıplar yaşam boyunca kişiler arası ilişkilerde olası reddedilme ihtimallerinde tetiklenebilir. Örneğin, “Birlikte kahve içelim mi?”, “Beni seviyor musun?”, “Biraz konuşabilir miyiz?” gibi sorular çok yoğun duygular uyandırabilir, kişi çeşitli başa çıkma mekanizmaları ve davranışlar sergileyerek reddedilmekten kaçınmaya çalışabilir. Reddedilme duyarlılığı, başlangıçta ebeveyn reddine karşı bir koruyucu tepki olarak gelişebilirken, yetişkinlik dönemindeki ilişkilerde uyumsuz davranışları teşvik edebilir.
Reddedilme Duyarlılığının Temel Dinamikleri: Beklenti ve İnançlar
Reddedilme duyarlılığına dair dinamiğin en temel parçası, kaygılı reddedilme beklentisidir. Bu beklenti kişilerin reddedilmeye karşı aşırı dikkatli olmalarına neden olmaktadır.
Sürekli olarak reddedilme beklentisi taşıyan kişi, zaman içinde çevresindeki olası reddedilme işaretlerine aşırı odaklanarak bunları reddedilme olarak algılamaya eğilim gösterebilir. Örneğin, “Kahve içmek için, konuşmak için, sana destek olmak için bugün uygun değilim” cümlesi toptan bir reddediş olarak algılanabilir. Diğer seçenekler ortadan kaybolabilir, “Ne zaman uygun olursun?” sorusu akla bile gelmeyebilir. Mimikler, ses tonu, bazı sözcükler, hareketler, karşıdaki kişinin niyetinden bağımsız olumlu ya da olumsuz ipuçları olarak algılanabilir. Bu durum, kişilerin kabul edilme ya da reddedilmeyle ilgili objektif olmayan inanç ve beklentilerini güçlendirerek, reddedilecekleri konusundaki algılarını ve reddedilmeye yönelik beklentilerini pekiştirir. Başka bir deyişle, kişilerin reddedilmeye dair duydukları kaygılar, bir reddedilme beklentisi oluşturarak, bu beklentinin kişiyi olumlu ya da olumsuz tüm tepkileri reddedilme olarak algılamaya eğilimli hale getirmesine neden olabilir. Algılanan reddedilme sonucunda, kişiler içinde bulundukları duruma karşı çeşitli tepkiler gösterirler. Bu tepkiler arasında öfke, hayal kırıklığı, üzüntü, çaresizlik gibi çeşitli duygular, ilişkiden tamamen kaçınma, küsme, trip atma ya da çatışma yaratma, kavga çıkartma, sert konuşma gibi ilişkilerde sorun yaratan davranışlar sayılabilir.
Özetle, reddedilme duyarlılığına dair en önemli varsayım, reddedilmeye yönelik beklenti ve inançlarının, gerçekten reddedilme şansını artırmasıdır. Başka bir deyişle, reddedilme olasılığı düşük olsa bile, varsayımsal beklentiler ve davranışlar sonucunda, kendini gerçekleştiren bir kehanet, kendi yarattıkları bir kısır döngü gibi, kişiler gerçekten reddedilebilir.
Geçmişin İzlerini Anlamak ve Sağlıklı Bir Gelecek İnşa Etmek
Kişilerin kısır döngüden çıkabilmesi için, öncelikle reddedilme duyarlılığının kökeninin anlaşılması ve bu duyarlılıkların tetiklediği duygu, düşünce ve davranışların farkına varması büyük bir önem taşır. Farkındalık bu noktada, derin duygusal izlerin gün yüzüne çıkarılmasına yardımcı olabilir. Kişi, otomatik reddedilme algılarının arkasındaki duygusal bağlantıları keşfetmeye başlayarak, bunları anlamlandırabilir. Otomatik algılarını sorgulamak, farklı seçenekleri düşünmek, gerçekçi bir bakış açısı geliştirmesine yardımcı olabilir. Bu içsel dinamiklerin anlaşılması, olumsuz düşüncelerle baş etme stratejilerinin geliştirilmesine ve sağlıklı ilişki becerilerini kazanılmasına olanak tanıyabilir. Örneğin, terapi sürecinde kişi, geçmişten gelen bu izlerle yüzleşerek, ilişkilerinde daha derin bir anlam kurma becerisi kazanabilir. Bu süreç, geçmişteki reddedilme deneyimlerinden kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmaya yönelik önemli bir adım olabilir. Sonuç olarak, kişi bu yollarla kendi farkındalığını derinleştirerek, hem kendisiyle hem de diğerleriyle daha sağlıklı ve olumlu ilişkiler kurabilir.
Referanslar
- Downey, G., ve Feldman, S. I. (1996). Implications of rejection sensitivity for intimate relationships. Journal of Personality and Social Psychology, 70, 1327-1343. https://doi.org/10.1037/0022-3514.70.6.1327
- Feldman, S. ve Downey, G. (1994). Rejection sensitivity as a mediator of the impact of childhood exposure to family violence on adult attachment behavior. Development and Psychopathology, 6(1). https://doi.org/10.1017/S0954579400005976
- Maslow, A. H. (1954). Motivation and personality.