İZEL G. ÖZKAN, Klinik Psikolog
Ebeveyninin peşinde ağlayan bir çocuk, çocuğun ağlaması gittikçe artıyor, ağlamanın tonu arttıkça ebeveyn iyice buz kesiliyor. Bazen dönüp gözlerini kocaman açarak çocuğa susmasını işaret ediyor bazen onu da yapmıyor çocuk hiç orda değilmiş gibi yani ‘’yokmuş’’ gibi davranıyor. Çoğu zaman bu ve benzeri durumlara denk geliyoruz. Yeni ceza anlayışları olarak ya çocuklar düşünme paspaslarına gönderiliyor ya orada değilmiş gibi davranılıyor ya da küsme davranışıyla yani ebeveynin yokluğunun tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.
“Yok saymak” neden çocuğa zarar veriyor?
Çocukların duygusal kapasitesi biz yetişkinler kadar gelişmiş değildir. Özellikle erken çocukluk döneminde çocukların hızlı duygu geçişleri olabildiğini, önlerine dökülen bir parmak dondurmadan hemen gözlerinin dolduğunu ya da onun oturmak istediği yere bir akranı oturduğunda kriz şeklinde ağladığını görebiliriz. Böyle durumlar, çocuğun yanındaki yetişkinin nasıl davranacağını bilememesi ve çaresiz hissetmesine neden olabiliyor. Bu yoğun duygularla ebeveynler, çocuğu yatıştırmak için doğru yanlış bir sürü yöntem deneyebiliyorlar. Sıklıkla karşılaştığımız ve ne yazık ki bir dönem ve hala bazı uzmanlarca önerilen ‘’görmezden gelme yöntemi’’ bu gibi durumlarda başvurulan bir yöntem olarak ortaya çıkabiliyor.
Görmezden gelme anlayışının temeli, psikoloji literatürüne değerli kavramlar kazandırmış Pavlov’un klasik koşullama kuramından geliyor: “Eğer bir davranışa pekişecek bir tepki verilmez ise o davranış söner”. Doğru, fakat insan için düşündüğümüzde eksik ve yetersiz. Ayrıca, çocuk yetiştirmede kullanıldığında önemli gelişimsel zararları olabilir. İnsan zihni çok karmaşık bir yapıdır ve ortaya çıkan davranışların altında hangi duygu ve ihtiyacın yattığını anlamadan, bunları yok sayarak sadece davranışı ortadan kaldırmaya çalışınca, belki günün sonunda davranışı azaltırsınız fakat altta yatan ihtiyaç nedeniyle çocuğun bambaşka bir davranış geliştirdiğine tanık olabilirsiniz.
Görmezden gelmek, çocuğu karşılıksız bırakmaktır ve çocuğa “sen yoksun” mesajı verir. Çocuğu yok sayan bu tutum, çocukta derin bir endişe, hayal kırıklığı, üzüntü ve güvensizlik gibi duygular yaratabilir. Zaten yaşadığı duyguyla ne yapacağını bilemeyen çocuk bir de ebeveyninin öfkesiyle, gazabıyla karşılaştığını düşünebilir. Bunun başka versiyonları da düşünme paspasları, mola sandalyesi gibi düşünülebilir. Paspas dendiğinde, evlerin genelde dışında, kapı önlerinde kullanılan çok da temiz olmayan bir eşya akla gelir. Yaptığı hataları çocuğun düşünmesini, kendi kendine sakinleşmesini beklemek çoğu kez bir yanılgıdır. Çocuk bu davranışınızı ‘’iyi çocuk, uslu çocuk olursan ben yanındayım yoksa yalnızsın’’ gibi algılayabilir. Bu ve benzeri davranışlar çocuklara kendilerini yetersiz, değersiz hissettirebilir ve duygularını düzenleyebilme becerileri geliştirmelerini engelleyebilir. Çocuk, bu yalnız bırakıldığı deneyimlerde düşünüp taşınıp, yaptığının yanlış olduğu fikrine kapılmaz. Genelde ebeveyninin onu yatıştıramayacağını öğrenmiş olur ve sorun çıkarmayan, hep uyumlu olan çocuk olmak için aşırı çaba sarf edebilir ya da davranışının dozunu artırır ve durum iyice zorlaşır.
Kesin bize garezi var!
Ebeveyn görüşmeleri yaparken, çocuğunun zor davranışlarıyla baş edemeyen ebeveynlere ‘’Sizce neden böyle yapıyor?’’ diye mutlaka sorarım. Aldığım cevaplar geniş bir yelpazede yer almakla birlikte, çocuğunun ebeveynine garezi olduğunu, bile bile yaparak onları çıldırtmaya çalıştığını sıklıkla duyarım. Uygun bir yaklaşım geliştirirken, ilk aşamada probleme nasıl yaklaştığınız önemlidir. Çocuğun bile isteye sorun çıkarttığını düşünmek, çocuğu kötücül, uzlaşmak istemeyen, bir yerde konumlandırabilir. Çocuklar, genellikle evdeki herkes uyuduktan sonra oturup, ertesi günün problemlerini planlamaz. Daha çok hayal kurarlar, gün boyu yaşadıklarını düşünürler, yaşadıklarının olumlu olumsuz etkilerine bağlı duygular hissederler. Tam da bu nedenle çocuğa gerçek bir merak duygusuyla yaklaşmak, davranışın arkasındaki nedeni anlamaya çalışmak ve bununla ilgili pek çok olasılığı gözden geçirmek gerekir. Bu şekilde çocuğunuzun ne hissettiğini anlayabilir, ihtiyacını fark edebilirisiniz.
Ya sonra…
Çocuğunuzla kurduğunuz yakın, samimi ve kendine has ilişki her zaman elinizdeki en güçlü ve yararlı beceridir. Pek çok şey okuyabilir, çevrenizden bilgi edinebilirsiniz. Bunları kendi ebeveynlik tarzınızla harmanlamanız gerekir. Örneğin, çocuklarının davranışlarına verdiği tepkileri değiştirmek isteyen anne babalarla çalışırken, ilk haftalarda yeni denedikleri yaklaşımlar, farklılaştırdıkları cümleler genellikle işe yaramaz çünkü henüz içselleştirilmemişlerdir ve ebeveynler, seans odasında konuşulan örnek olaylarda terapistin söylediği cümleleri ezbere, aynı şekilde kullanmaya çalışırlar. Örneğin ‘’Seni anlıyorum, daha fazla televizyon seyretmene izin vermediğim için bana kızdın’’ gibi cümleler kurabilirler. İlerleyen zamanda ebeveynin gerçek anlamda olaylara yaklaşımı değiştiğinde, bir sonuç almaya başladıklarını görürüz. Ebeveynler gibi çocukların da zamana ihtiyacı vardır; hatta belki ebeveynlerden daha fazla. Çocuklar deneyimle öğrenirler. ‘’Bizim çocuk konuşunca her şeyi anlıyor aynı yetişkin gibi’’ düşüncesi yanıltıcı olabilir. Çocuğun zihinsel olarak ne dediğinizi anlaması bu bilgiyi özümsediği anlamına gelmez. Defalarca benzer durumları yaşamaya ve sizin tepkinizi test etmeye ihtiyaç duyarlar. Bir kere anlattıktan sonra değişmesini, değiştirmesini beklemek hayal kırıklığı olabilir.
Çocuğun kendini sakinleştirebilme becerisini kazanması önemlidir. Bunu sağlamak için bebeklikten itibaren izlenebilecek yollar vardır. Bir kişinin duygularını düzenleyebilmesi için önce ne yaşadığını, nasıl hissettiğini anlamlandırabilmesi gerekir. Bunun için de küçük yaşlardan beri bakım veren kişiler çocuğun duygularını görmeli, kapsamalı ve uygun tepkilerle yansıtmalıdır. Örneğin, sıcaktan bunalmış ve ağlayan bir bebek düşünelim. “Tamam tamam, yok, bir şey yok” diyerek bebeği havalara atıp tutarak, bebeğin aksi bir yüz ifadesiyle hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyen bir bakım veren, bebeğin kendini anlaşılmamış hissetmesine neden olabilir. Bunun yerine, sakince bebeğe yaklaşıp, ‘’Benim bebeğim çok terlemiş, tamam şimdi ben onu biraz serinleteceğim, bak böyle kıyafetlerini çıkartınca nasıl da rahatladın’’ gibi bir söylem, bebeğin hem dış dünyayı hem de bu dış dünyanın kendisi üzerindeki etkisini anlamasını sağlayabilir. Bu yaklaşım çocuk büyüyene kadar devam ettiğinde, çocuk bir yetişkin olduğunda kendini, yaşadıklarını anlaması, ihtiyaçlarını doyurabilmesi ve anlatabilmesi olasılığı artar.
Çocuklar sakinleşemedikleri zamanlarda yanlarında sakin, yaslanabilecekleri bir yetişkin görmek isterler. Çocuğun zorlandığı bir anda, bu davranışının ebeveynini yıkmadığını, onu güçsüz bırakmadığını deneyimlemeye ihtiyacı vardır. Bazen hiçbir şey yapamasanız dahi, çocuğun zor anında onunla kalabilmek, yanında ona eşlik edebilmek bile çocuk için çok kıymetlidir. ‘’Sen git içerde ağla’’ ‘’beni çok kızdırdın, gidip sakinleşeyim’’ yaklaşımları, çocuğu yalnız bırakır. Tam tersi, ‘’Şu an birbirimize çok kızdık ama bunu birlikte çözeceğiz’’ diyerek orada kalabildiğinizde bazen tartışmaların, kırılmaların da olabileceğini fakat günün sonunda birbirinizi ne kadar sevdiğinizi çocuğunuz deneyimlemiş olacaktır. Unutulmamalıdır ki henüz o, duygusuyla ne yapacağını bilmiyor ve size ihtiyacı var.
Peki, çocuğun ağlamalarında, öfkelenmelerinde ya da çocuk başka herhangi bir güçlü duygu hissettiğinde, kendini sakinleştirmekte zorlanan ebeveynler ne yapmalı? Bu davranışın sizi neden bu kadar rahatsız ettiğini bulmaya çalışabilirsiniz. Belki sizin de kendi çocukluk yaşantınızda önemli bir yere temas ediyor olabilir. Bu durumda önce kendi karşılanmamış, doyurulmamış ihtiyacınızı gidermek anlamlı olabilir. Kendinize, çocuğunuza ve ilişkinize zaman tanımak işe yarayabilir. İlişkiler değişip, gelişebilir. Her zaman her şey yolunda gitmez, gidemez. Çocuğunuzla hiç istemediğiniz bir deneyim yaşamış olabilirsiniz fakat yine bu deneyimi onarmak, iyileştirmek de sizin elinizde.
Yaşam bir oyun gibidir ve bu oyunu bazen sizin davranışlarınız bazen de çocuğunuzun davranışları zorlaştırabilir. Çocuklar oyun kötüye gittiğinde, onlara küsüp gitmeyen, kendinden uzaklaştırmayan yetişkinler görmek isterler. Oyunun içinde kalmak için çaba gösteren tüm ebeveynlere sevgilerle…