SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
Bir sabah uyandığınızda etrafınızdaki herkesin farklı bir dilde konuştuklarını görseniz ne olurdu? Mesela bakkaldan ekmek alırken, bakkalın İngilizce konuştuğu, bindiğiniz otobüsün sürücüsünün Arapça konuştuğunu, sokak ve bina tabelalarının Fransızca yazıldığı bir dünyaya uyandığınızı düşünelim. Nasıl hisseder, ne düşünürdünüz? Muhtemelen kafanız karışır, şaşkınlık, kaygı, korku, öfke, merak, heyecan gibi birçok duygu içinizde yükselirdi. Mantık üretmeye, akıl yürütmeye çalışırdınız ama bakkal İngilizce konuşurken, otobüs şoförü Arapça cevap verirken ve yollar Fransızca yazılarla doluyken bu hiç de kolay olmazdı. Son iki yılımız biraz böyle değil mi? Kovit 19’la başlayan mecburi uyumlanma süreci, neredeyse her gün maruz kaldığımız o uçtan bu uca politik söylemler, her kadın öldürüldüğünde -ne yazık ki neredeyse her gün en az bir tane- bu son denmesi ama sonu gelmemesi, hepimiz çocukları, gençleri çok sevip korumak-kollamak gerektiği konusunda hemfikirken ihmal-istismar edilen çocuk haberlerinden geçilmemesi, hepimizin işi gücü bırakıp döviz ne olacak diye ekonomi öğrenmeye çalışmamız ama ekonomi biliminin mantığıyla kimsenin açıklayamadığı durumlar… Örnekleri yazarken yorulmamak, sıkılmamak elde değil. Son iki yılımız biraz değil baya baya huzursuz, belirsiz ve kimsenin akıl erdiremediği fikir öneremediği bir dünyada, ülkede yaşadığımızı gösteriyor. Kısacası ruhumuz sıkılıyor, aklımız yetmiyor. Sanki zaman, ülke, toplum, dünya aklımızın sınırlarını, ruhumuzun dayanma gücünü sınıyor.
İnsan iç ve dış dünyasıyla denge kurmaya çalışan biyolojik, sosyal ve psikolojik bir varlık olarak tanımlanır. İç dünyamız, isteklerimiz, arzularımız, değerlendirmelerimiz, değerlerimizle oluşturduğumuz bir tür iç gerçekliktir. Bir başka deyişle “kendimiz” olma güç ve becerisidir. Dış dünya ise bizim dışımızdaki insanların, olayların bize sunduklarıdır. Dış gerçeklik bizi bir şeylere maruz bırakır, iç dünyamız geçmişinde öğrendikleri, şimdi ve buradaki düşünme gücüyle bir tepki verir. Bu tepki; duygularımızın, ihtiyaçlarımızın, düşüncelerimizin, akıl yürütme, çözüm üretme sürecimizin ve eyleme geçmemizin bir bileşimidir. Örneğin, sabah karşılaştığımız birine “günaydın” deme eylemi, ihtiyaç duyduğumuz ilişki kurma, uyum sağlama, sosyal, duygusal tatmin, yaşadığımızı hissetme gibi birçok kaynağı harekete geçirebilir.
Fırsatlar ve Tehditler Dünyası: Dış Gerçeklik
Son senelerde yaşadığımız bilinmezlik ve güvensizlik, psikolojik sağlık için en temel iki göstergenin, “gerçeklik değerlendirmesi” ve “işlevsellik” becerilerimizin darbe almasına neden oluyor. Yani bizim dışımızda, dışarıda oluşan olaylar, müdahaleler, bildiğimiz şekilde gerçekleri değerlendirmemizi ve bildiğimiz şekilde eyleme geçip işlev üretmemizi engelleyebiliyor. Daha doğrudan ifade edersek, yaptıklarımız, düşündüklerimiz hatta hissettiklerimiz işlemiyor. Çünkü dış gerçekler, toplum, kurallar, yöneticiler, bilinen geçerli olan kuralları sık sık değiştiriyor, çarpıtıyor. Sanırım bu duruma “psikolojik kirlilik” diyebiliriz.
Bir ortam psikolojik olarak kirleniyorsa; gerçekler, değer yargıları deforme olur, bildiğimiz şekilde karşımıza çıkmaz, yapacaklarımızın, planlarımızın işe yaramayacağı düşüncesi ile birlikte umutsuzluk, öfke, kaygı hissedilebilir. Psikolojik kirlilik, sürekliliğin, istikrarın kaybolmasına, kişinin kendisine ve diğerlerine güven hissinin azalmasına, küçük büyük çatışmalara yol açabilir. Zira neredeyse hiçbir şey eskisi gibi değildir daha kötüsü yenisinin nasıl olacağı konusunda da tutarlı bütüncül bir önerme yok gibidir.
George Orwell’in 1984 romanında, bir tür düzenleyici büyük güç olarak, “Büyük Abi” herkesi izler, bazı bilgileri kendine saklar, bazı bilgileri kendi istediği kadar -sözde toplumun refahı için ama aslında kendi çıkarı için- topluma sunar. Romandaki gibi “Büyük Abi”liğe soyunan kural koyucu aile, ebeveyn, devlet, toplumsal değer yargıları, komşu, el alem, sosyal medya gibi otorite figürleri, psikolojik sağlığımızı tehdit eden her türden aktör, gerçeklik değerlendirmemizi, işlevselliğimizi bozarak psikolojik kirlilik yaratan kişiler, kurumlar olabilir. Ancak günümüzdeki psikolojik kirlilik tam olarak romandaki gibi yaşanmıyor. Zira bilginin bu kadar hızlı yayıldığı bir ortamda kimse “Büyük Abi” kadar bilgiyi tekelinde tutamıyor ve dolayısıyla toplumu yönetemiyor.
Tam bu noktada tehditler kadar fırsatlar da gündeme gelebiliyor. Bir bilgiyi, farklı yerlerden, kişilerden hem de tüm dünya ölçeğinde test etmek, teyit etmek mümkün olabiliyor. Bu nedenle psikolojik kirliliği temizlemek için bilgi edinmek, destek almak, dayanışmak, paylaşmak çok değerli hatta gereklidir. Bir anlamda hava temizleme filtreleri gibi tutarlı, bilimsel, açık, akıl yürütme yapabildiğimiz bilgi, iletişim alışverişleri psikolojik sağlık için çözümler sunabilir.
Çare(Siz)siniz
Barcelona Spor Kulübü’nün tarihini anlatan “Barça Rüyası”[1] isimli belgeselde kulüp felsefesinin en önemli ilkesinin “Hiçbir zaman kendinizi kurban gibi hissetmeyin. Çözüm üretin, paylaşın, destek alın, destek verin” altı defalarca çizilir. Kulübün tüm spor okullarında; adil olmak, eğlenmek, kazanmak ve bunları birlikte hareket ederek yapmanın önemi vurgulanır.
Bütün bu karmaşanın içinde belki de Barcelona bize bir ilham olabilir. Psikolojik kirlilik karşısında, tüm bu sürecin yarattığı tehditler kadar fırsatların da farkında olmak ruh sağlığımız için gerekli ve değerlidir. Öyleyse ilk adım olarak, çare üretme gücümüzü hatırlamak, güvenli limanları, kişileri belirlemek, bunları bulmak için fikir alışverişinde bulunmak anlamlı olabilir. Bir başka deyişle, kurban gibi değil sorumluluk alan, gerçeklerle yüzleşebilen, derdini ve sevincini paylaşabilen, çare üretebilme kapasitesini geliştiren bireyler olabiliriz. Tabii ki tek başına değil ama hem kendimize hem de gerçekçi, açık, kapsayıcı iletişim kurabildiğimiz kişilerle birlikte.
Psikolojik kirliliğin içinde bunalmaktan çaresiz kurban gibi hissedip yorulmaktan kendinizi korumak için aşağıdaki noktalar işinize yarayabilir:
- İşlevsel umut: Güven, neşe, umut duygularınızı uyandırmak için yapabileceklerinizi düşünmek, hatırlamak önemlidir. Örneğin, spor, sanat, daha önce size iyi gelen yöntemleri hatırlamak “daha önce sorunları çözdüm şimdi de çözebilirim” diyebilmek, neler yaptığınızı, yapabileceğinizi hatırlamak, çözüm için plan yapmak, eyleme geçmek işlevsel olabilir.
- Samimiyet ve ilişki: Bir işi yaparken, bir iletişimi kurarken samimiyetle, içten hakkını vererek yapmak psikolojik kirlilikten arınmak için bir yol olabilir. Konsantre olarak bir işin içine girmek, bir sohbette, iletişimde duyguları fark etmek, ifade etmek önemli olabilir.
- Birlikte ve örgütlü: İnsan ruhu dertte de sevinçte de yalnız olmadığını hissetme ihtiyacındadır. Gerçeklik değerlendirmemizi, işlevimizi, hevesimizi kıran her durumda benzer dertleri olan insanlarla bir araya gelip duygusal ve zihinsel destek almak iyi olabilir. Nazım Hikmet’in dediği gibi “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”[2] hareket etmek iyi gelebilir. Örneğin, salgın boyunca birçok kişinin küçük büyük dayanışma grupları, örgütleri içinde destek alıp, verdiklerini ve bunun insanların psikolojik sağlıklarına çok iyi geldiğini gözlemlemiş olabilirsiniz.
- Doğru bilgiye ulaşmak: Bugün artık bir bilginin gerçekliğini farklı farklı kaynaklardan sorgulamak, teyit etmek mümkün. Hemen inanmak, kaygılanmak, sevinmek yerine güvenilir, tutarlı bilim insanlarından, farklı görüşlerden bilgi almak güven duygusunu destekleyebilir. Herkese değil, bilene sormak, bakmak iyidir.
- Doğa ve hareket: Bedeni çalıştırmak ve doğa ile temas etmek insanın psikolojik sağlığına iyi gelir, güçlü hissetmesini sağlayabilir. Hareket etmek ruhumuz, zihnimiz ve bedenimizi birleştirdiği için dış gerçekliğin kirlettiği psikolojimize temiz alanlar, zamanlar sağlayabilir.
Her insan kendi gerçeğini oluşturmak ve sürdürmek ister. Böylece etkili ve değerli olduğunu hissedebilir. Tam da bu noktada hem içinizden getirdiğiniz kaynaklar hem de dışarıdan güvenle alabileceğiniz fikirler, kaynaklar bir araya getirilebilir.
[1] Barca Dreams / Netflix
[2] Nazım Hikmet, Davet şiiri