CANSU OMRAK, Klinik Psikolog
Pandeminin ülkemizdeki yıl dönümündeyiz. Ekmekler yapıldı, evden çıkılmadı, spor yapıldı, yazılar yazıldı, hiçbir şey yapılmayan günler yaşandı, kitaplarla, izlenmeyi bekleyen dizilerle hatta aynı evde yaşanan aile üyeleriyle özlem giderildi. Tüm bunlarla birlikte dışarı çıkmak, arkadaşlarla buluşmak, iş yerine gitmek ve diğer pek çok şey özlendi. Özlendiğini sıkça duyduklarımdan birisi ise düşünmeden özgürce sarılmak. Uzun süre görüşemedikten sonra, okuldan mezun olduğunda, evlendiğinde, tebrik etmek istediğimizde, birisini kaybettiğinde, iş yerinde zor bir süreç geçirdiğinde “Ben buradayım, yanındayım !” demek istenen anlarda sarıl(a)madan bir yıl bitti. Belki bu yılda fark edildi sarılmak, sırtının sıvazlanması, elinin tutulması nasıl da önemliymiş.
Temas gerçekten bu kadar “önemli” hale geldi mi?
Aslında fiziksel temas psikolojide önemli ve üzerine düşünülen, araştırmalar yapılan bir konudur. Hayvanlar ile yapılan araştırmalardan, nöropsikolojik araştırmalara, bebekler ile yapılan araştırmalara kadar dayanan geniş bir alanda araştırmalar var.
En bilinen araştırmalardan birinde bebek Makak maymunları ile yapılan bir deneyde maymunlar annelerinin yanından alınıp ayrı tutulurlar. Bir tanesi yumuşak bir battaniyesi olan öbürü ise soğuk bir metal ancak biberon ile süt tutan iki ayrı anne maymun modeli hazırlanır. Bebek maymunlar bu iki model ile karşılaştıklarında süt olan metal modele gidip süt içip ardından battaniyesi olan anne modeline sarıldıkları, hatta battaniyeli modelden diğerine uzanıp süt içtikleri görülür1.
İkinci Dünya Savaşı sırasında pek çok bebek yetimhanede kalmıştır ve tüm bebeklerin bir yetişkin ile birebir ilişkisi kurması için imkanlar yeterli olmamıştır. Temel ihtiyaçları haricinde bir başkası ile temas kurmayan bebeklerin gelişimlerinin yavaş olduğu, kendilerine sarıldıkları ve depresif davranışları olduğu gözlemlenmiştir2.
Bir başka araştırma ise dokunmanın “iyileştirici” yönüne vurgu yapmaktadır. Düşünce acıyan dizin öpülünce acısının azalması, bir yere sıkışan elin sızısının öpülünce azalması sevilen birisi tarafından öpüldüğünde salgılanan oksitosin hormonu ile ilişkilendirilmektedir. Oksitosin hormonunun beyindeki ağrı duyusunu harekete geçiren alıcıları etkilediği belirtiliyor3. Doğum esnasında –mümkün ise- bebeğin direkt anne ya da baba ile ten temasının önemi son zamanlarda daha sık vurgulanmaktadır. Prematüre doğan bebeklerde küvöz yerine anne ya da baba ile kurulan ten temasının bebeğin ağrı davranışlarının azalmasında etkili olduğu belirtilmiştir 4.
Fiziksel temas, dokunmak, sarılmak yukarıda bahsedilen noktaların yanı sıra duygu düzenlemek için kullanılabilecek en önemli yollardan birisidir. Örneğin bir çocuğun istediği bir etkinliğin gerçekleşmediğinde ve bir öfke patlaması yaşadığında ilk olarak nedenleri açıklamak makul görünür: “Şimdi bu etkinliği yapamıyoruz ama haftaya tekrar gelebiliriz” denebilir. Oysa bazen hatta sıkça bu açıklamalar karşılık bulmadığı gibi kriz yükselebiliyor ve empati kurup biraz daha konuşmak bir diğer çıkış noktası gibi duruyor “ Biliyorum çok üzüldün, gelmeyi çok istemiştin” hali hazırda yükselmiş olan krizi bu yol da dindiremeyebiliyor. Bir nörobilimci olan Bruce Perry özellikle çocukların duygu düzenlemesine destek olabilmek ve kriz anları için çizdiği yola tam tersi yoldan fiziksel temas ile başlmayı öneriyor. Düzenle- ilişki kur- açıkla ( Regulate- Relate- Reason) yolu ile çıkış için yeni bir rota çiziyor. Duyguyu düzenleme ve ilişki kurmak için ise fiziksel temas en hızlı ve etkili yol olarak düşünülebilir. Mesela ergenlik dönemindeki kızınız arkadaşlarıyla dışarı çıkmak istedi ancak planı bozuldu, çok kızdı, üzüldü ve “Kırk yılda bir plan yapabiliyoruz zaten onu da bozdular” diye söylenerek ağlamaya başladı. “Sarılmak ister misin?” deyip sarılarak ya da sırtını sıvazlayarak yanında olduğunuzu göstermek ve duygusunu yaşamasına, ifade etmesine ve tüm bunları yaparken temasınız ile duygularını düzenlemesine destek olabilirsiniz. Sonrasında duygusunun, üzüldüğünün, kızdığının, hayal kırıklığı yaşadığının, farkında olduğunuzu ifade edebilir ve ilişki kurabilirsiniz. Tüm bunların ardından artık durumun daha rasyonel yönünü konuşmaya, çözümler üretmesine fırsat tanınmasına veya kendi çözümünüzü paylaşmanıza hazır olabilir. Bu süreç yalnızca bir ebeveyn ile çocuğu arasında değil kardeşler, partnerler ya da arkadaşlar arasında da yani zorlayıcı bir duygu durumu paylaşmak istenen herkes arasında gerçekleşebilir. Tabii ki herkes dokunmaktan ve dokunulmaktan hoşlanmayabilir, tercih etmeyebilir ya da o an istemeyebilir. Ayrıca her dokunuş her zaman iyi hissettirmeyebilir. “ Sarılmak ister misin?” diye sormak ve sözlü ya da beden diliyle onay almak, niyeti belirtip tepkiyi ölçmek bir çözüm olabilir. Tüm bunlarla birlikte istendiğinde, ihtiyaç duyulduğunda sarılmayı, sırtın sıvazlanmasını talep edebilmek çok kıymetli.
Öylesine temel bir yerde duruyor ki dokunmak doğum anından başlayarak fiziksel gelişimden duygu düzenlemeye hayatımızın her alanında etkili olabiliyor. Fiziksel temas, dokunmak, el ele tutuşmak, sarılmak istendik anlarda, güvenilen kişiler ile gerçekleştiğinde hem çocukları hem yetişkinleri rahatlatan, duygularını paylaşmasına, yönetmesine imkan veren, stresi azaltan, ilişki hatta kriz anlarında iletişim kurmanın yolunu açan bir anahtar olarak değerlendirilebilir. Anahtarlarımızı dilediğimiz şekilde korkmadan kullanabildiğimiz günlere.
1.Harlow H. F., Dodsworth R. O., & Harlow M. K. (1965). Total social isolation in monkeys. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America. Retrieved from https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC285801/pdf/pnas00159-0105.pdf
- Mate, G. (2019) Vücudunuz Hayir Diyorsa: Duygusal Stresin Bedelleri, İletişim yayınları
- Boll, S., Almeida de Minas, A. C., Raftogianni, A., Herpertz, S. C., & Grinevich, V. (2017). Oxytocin and pain perception: From animal models to human research. Neuroscience. doi:10.1016/j.neuroscience.2017.09.041
- Neu M, Robinson J, Schmiege SJ. Infl uence of holding practice on preterm infant development. MCN The American Journal of MaternalChild Nursing. 2013; 38(3):136-43.