SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
Şefkat hemen herkeste umut ve iyimserlik uyandıran bir duygudur. Bir kediye su veren çocuk, bebeğini emziren bir anne, yayalara yol veren bir sürücü, sıcak bir günaydın diyen bir dost, askıda ekmek, sıkıca sarılabilmek birine hemen akla geliveren örnekler olarak sıralanabilir. Başka örnekler de var ama… Mesela vegan arkadaşıma Adana’daki kebapçıda sadece salata siparişi verdiğimizde “şefkatli ve iyi niyetli” garsonun, salatanın yanında et suyuna bandırılmış lavaşları getirip “Abi hiç olmazsa bununla doyarsın, can, kan gelir” demesi gibi. Ya da “Ben onun için ailemi, memleketimi bırakıp geldim, ne fedakarlıklar yaptım ama o alışveriş merkezlerini sevmediği için benimle bir alışverişe bile gelmiyor” diyerek üzüntü, hayal kırıklığını ifade eden sevgilinin serzenişindeki gibi. Öte yandan nereye koyacağımızı bilemediğimiz kabus gören on yaşlarındaki kız çocuğunun babasına “Baba, bana bir söz ver, hiç ölmeyeceksin tamam mı?” demesiyle uyanan şefkat, merhamet ve muhtemelen birçok duygu, düşünce… Hangisi gerçek samimi ve karşılıksız bir şefkat? Hangisi insanın, iyimser, umutlu, yanını hangisi biraz korkan, “Sana sevgimi, ilgimi veririm ama sen de bana istediğimi verirsen..”, ya da “Seni benim için seveceğim” diyen haset kokan muhtaç yanını temsil ediyor. Baştan söylemek gerek hepsi insani, hepsi insanlar için ama farklı nedenleri, boyutları var şefkatin.
Şefkat, her yerde, her zaman takdir edilir.
Her öğretide, inançta, dinde şefkat ihtiyacı ve alışverişi çok önemsenir. Şefkat sözlüklerde “acıyarak ve/veya koruyarak sevme, sevecenlik” olarak tanımlanıyor. Kökeninde sevgi, merhamet ve yardım duygularının bulunduğu şefkat, çeşitli felsefi görüşlerde ve inanç sistemlerinde farklı kavramlarla dile getirilmişse de hepsinde olumlu bir duygu ve davranış biçimi olarak kabul edilmiştir. Bazı hayvanların (anne veya babanın) içgüdüsel denilen davranışlarda (yavrusunu koruma) da şefkat yeteneği gözlemlenmekle birlikte, hayvanların bu davranışlarında bilinçlilik değil, otomatiklik söz konusudur.[1] Böyle bakınca şefkat, karşılıklı yarar elde etmek için insanlığın dayanışma ve paylaşım üretmeye yönelik bir çözümü olarak görülebilir. Biraz basitleştirerek ifade edersek şefkatli bir tutum, güvenli bir dünya ve yaşam kurulması için yapılan bir yatırım olarak görülebilir.
Şefkat, bilinçli bir seçimdir.
Şefkat doğal, kendiliğinden oluşan bir duygu gibi görülse de eyleme dönüşürken bilinçli bir beceri ile birleşmesi gereken bir tutumdur. Bir başka deyişle, fark etmeden şefkat göstermek oldukça zordur. Zira şefkatli davranabilmek için öncelikle empati gösterebilmeniz gerekir. Yani şefkat göstereceğiniz kişinin açısından bakıp, onun ihtiyacını anlayabilmeniz gerekir. Sonraki adım ise şefkat gösterilen kişiye karşı sempati ve hoşgörü ile yaklaşmayı seçmektir. Diğer bir deyişle “merhamet” edebilmektir. Doğal olarak, istemeden, fark etmeden, içinizde bir şekilde yakınlık hissedip, yakınlığa kendinizi ikna etmeden merhamet hissetmeniz çok zordur. Ardından eyleme geçip yardım etme davranışını sergilemek şefkat tutumunu tamamlayabilir. Samimi bir şefkatte tüm bunlara eşlik etmesi gereken önemli bir incelik ise karşıdaki kişiyi minnet duymak, borçlu hissetmek durumunda bırakmamaktır. Bu sürece bakıldığında oldukça içsel bir yolculuk, hesapla(ş)ma, planlama ve uygulama olduğu görülmektedir. Tam da bu nedenlerle şefkatli bir tutum bilinçli bir seçim ve uygulamadır. Art niyet olmayan, planlı bir olgunluk halidir. O nedenle herkes şefkatinden kendisi sorumludur.
Şefkatli bir tutumun yolculuğu belki aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Sahte (olgunlaşmamış), işlevsiz ve gerçek şefkat arasında fark vardır.
Birine ya da bir nesneye, olguya karşı şefkat gösterebilmek için önyargılardan kurtulmuş, benmerkezci olmayan -diğerkam olabilen- ve diğerinin acısını fark edip, onun acısını azaltmak için bile isteye bir yardım etme arzusunu fark etmek ve uygulamaya geçebilmek gerekir [2]. Şefkat tutumunu ve davranışını sergileyebilmek için sevilmekten önce sevebilme becerisini geliştirebilmek önemlidir. Sevebilmek çoğu kez sevilmek için değil bizzat sevmenin verdiği haz ve heyecanla hissedip, düşünmek ve eyleme geçmektir.
Aslında kendiniz için seversiniz ama bunu karşınızdaki kişinin ihtiyaç ve isteğini gözeterek yapabildiğinizde onu da iyi hissettirebilir. Bu gerçek, samimi bir iradeyle ortaya konmuş şefkati oluşturabilir. Yazının başındaki örnekleri hatırlarsak, bebeğini emziren annenin, kediye su veren çocuğun, yayalara yol veren sürücünün o an yapıp iyi hissettiği ve büyük ihtimalle kısa süre içinde unutacağı samimi bir sevme, şefkat davranışıdır. Davranışı kısa süre içinde unutmakla birlikte, şefkat ve sevebilme deneyimi iyi hissetmeyi ve yaşama umutla bakma tutumunu güçlendirebilir.
Öte yandan “Baba bana bir söz ver hiç ölmeyeceksin tamam mı?” örneğinde ise hem sevmeyi hem de çok samimi şekilde sevilme talebini içeren bir durum söz konusudur. Babasını seven ve onun koruması (şefkati) altında olmayı isteyen bir çocuğun “Senin yaşamın değerli ve senin bana verdiklerini, vereceklerini çok önemsiyor ve istiyorum” demektedir. Neredeyse tüm ebeveynlerin duymak isteyecekleri bir cümle değil mi bu? Aynı zamanda biliyoruz ki çocuklar için ebeveynleri dünyadan ayrılsalar da hiç ölmezler ve çocukların ruhsallıklarında bir şekilde yaşarlar. Tabii ki önemli olan karşılıklı sevgi, paylaşım, dayanışma içeren anıların birikmesidir.
“Ben ailemi, memleketimi onun için bıraktım, o benimle alışverişe bile gelmiyor” örneği ise sahte ya da olgunlaşmamış bir sevme/şefkat örneği olarak değerlendirilebilir. Zira “Beni sev diye sana ilgi ve sevgi gösteriyorum” anlamına gelmektedir. Elbette insanlar sevdikleri için şehir değiştirebilir, fedakârlık yapabilir ama bunu özerk iradesi isteğine bağlı bir kararla yapmışsa olgun bir sevgidir. Tersi ise şefkati, sevgiyi bir bedele, koşula bağlamak anlamına gelir ve karşıdaki kişiden minnet hissetmesini beklemek, onu ilişkide borçlandırmak gibidir.
Son olarak et suyuna bandırılmış lavaşla müşterisini beslemeye çalışan “iyi niyetli” garsonun şefkat çabası ise müşteri için işlevsiz ve anlamsızdır. Zira vegan birisinin o lavaşları yiyip beslenmesi imkansızdır. Garson yardım etmek istediği kişinin gerçeğini göz ardı ederek adeta kendisini iyi hissettirmek için farkında olmadan bir tür “şefkat gösterisi” yapmaktadır. Ya da bilinçdışı bir şekilde -mış gibi iyilik yapma tuzağına düşmektedir. Samimi, bilinçli ve doğal bir şefkatin önündeki en önemli engellerden biri de “acıma” duygusudur. Öyle ki insan kendine acıdığında kendi kapasitesini (bkz. memleketini sevgilisi için bırakan sevgili) diğerine acıdığında karşısındakinin kapasitesini (bkz. vegan müşterisine etli lavaş ikram eden iyi niyetli garson) yok sayar, küçümser.
İster kendimize ister başkasına merhamet, şefkat göstermek isteyelim; bilinçli bir seçimle en uygun seçeneği uygulama becerisini gösterebilmeliyiz. Zira önyargılarımız, tuzaklarımız bilincimizin önüne geçtiğinde merhametimiz farklı çarpıtmalarla bölünür, eksilir, güçsüzleşir. Oysa merhamet ve şefkat bölünmediğinde, bilinçli ve tutarlı bir bütün olarak davranışa dönüştüğünde büyüyebilir ve gelişebilir.
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Şefkat
[2] Briere, J. N. ve Scot, C. (2014). Travma Terapisinin İlkeleri: Dördüncü Bölüm Travma Tedavisinde Temel Konular s.92-93. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları – Sage Publications