TERAPİ BÜLTENİ
Bu bültende, terapiye ve terapistliğe dair yazılarımızı derledik. Geçmişe kıyasla daha yaygın olsa da terapinin nasıl işlediğine dair kafalarda birçok soru işareti var. Terapinin ne olduğunu anlamak için terapistin işlevini ve etik sınırlarının neler olduğunu bilmek de önemli. Bu yazıda terapiye başlamadan önce ve terapi sırasında merak edilen konuları ele aldık.
Daha ayrıntılı okumak isteyenler için yazıların başlıklarını dahil ediyoruz, yazıların tamamına internet sitemizden ulaşabilirsiniz. Keyifli okumalar dileriz.
PSİKOTERAPİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?
SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
“Psikoterapi nedir ve gerçekten işe yarıyor mu?” sorularıyla sıkça karşılarız. Bu soruların arkasında biraz psikoterapi odasında olan bitenle ilgili merak, biraz da sorgulama yatar. Amerikan Psikoloji Derneği (APA) psikoterapiyi; psikologların terapiye başvuran insanların (danışanların) daha sağlıklı, işlevsel tutuma sahip olmaları için bilimsel geçerliliği olan süreçleri uygulayarak yardım etmeleri olarak tanımlamaktadır. Ayrıca psikoterapinin; tarafsız, güvenli, destekleyici bir birlikte çalışma ortamı sunması gerektiğinden bahseder. APA’ya ek olarak psikoterapinin bir sorunu çözmenin yanı sıra sorun çözme becerilerini öğrenme/kazanma deneyimi olduğunu belirtir[1]. Öyle ise psikoterapi terapistle danışanın ortak bir çalışmasıdır. Terapist uzmanlığını ve güvenli ortamı sağlayan kurallarını, danışan ise kendini getirir psikoterapiye.
Psikoterapinin bileşenleri:
Psikoterapi kaçınılmaz olarak iç içe geçen birbirini tamamlayan bileşenlerin bir araya gelmesidir:
- İlişki: “Burada bunu konuşmam doğru mu bilmiyorum ama söylemek de istiyorum. Bir taraftan utanıyorum ama söyleyeceğim…” Bir danışanın psikoterapi seansında terapistiyle gelişmiş, güvenli bir ilişkinin göstergesi olabilecek bir cümle bu. Hiçbir ilişkide utancımızı anlatmak kolay değildir. Terapist bu cümleye “utanmayın canım ne varsa anlatın” demez. Onun yerine danışanını, bu utancın terapi odasında ve dışındaki anlamını, etkilerini, kökenlerini güvenli ve koruyan şekilde anlamaya davet eder. Doğru hız ve doğru kelimeleri arar. Bazen “sizi dinliyorum” bazen “sadece dikkatli ve müşfik bir bakış” bazen “utandığınız bir şeyi anlatmayı düşünüyorsunuz” der. Böylece yavaş yavaş ilişkilerde utancın anlamı sorgulanmaya başlanır. Terapist-danışan arasında, danışanın bugünkü ve geçmişteki ilişkilerinde ama mutlaka danışanın hızını ve ihtiyacını takip ederek yapar bunu. Seçim yapma, karar verme ve eyleme geçme sorumluluğu ise danışanındır. Hangi ekolü kullanırsa kullansın terapistin buna saygı göstermesi gerekir. Yani terapistler danışana ilişkisiyle ilgili ne yapacağını söylemeye kalkarsa danışanın seçim yapma ve karar verme becerisine saygı göstermedikleri için bu psikoterapi değil terapistin büyüklük yanılsamasıdır.
- Anlam yaratma becerisi: Psikoterapi başka türlü de düşünülebilen hareket edilebilen, yeni meraklar, anlamlar yaratma yeridir. Hayallerin, nefretlerin, hayal kırıklıklarının, umutların, tekrar tekrar düşünülüp ele alınmasıdır. Bu kez dış dünyanın, ebeveynlerin yasaklarının olmadığı, özgürce düşünülüp, ifade edilebildiği bir düşünme, hissetme süreci yaratmak mümkündür. “Böyle davrandığında annenizi seviyor muydunuz?” sorusuna “Anne sevilmez mi?” cevabındaki tek yönlü, sıkışmış, yasaklı düşünme şeklinin yanına yeni düşünme, değerlendirme şekilleri ekleyebilen terapi fena değildir. Bunu yaparken terapist bir doğru sunmaz, başka şekillerde düşünme, değerlendirme izni olduğunu hatırlatır danışana.
- İşlevsellik: “Bana fikrimi sordukları yok. Sorsalar da zaten fikrim yok.” diyen bir danışanın ihtiyacını nasıl anlayabilir terapist? Terapi ilişkisi; anlatmak için gerekli zamanı, cesareti, kapsayıcılığı verdiğinde, danışan anlattıklarının etkisi olduğuna inanmaya başlar. Mesela “bana hayallerinizi, isteklerinizi, planlarınızı anlatabilirsiniz” diyen terapist bunu istikrarlı ve güvenli şekilde yaparsa danışan yaşamda etki yaratabileceğini fark etmeye başlar. Bu belki zaman alır ama “ben etki yaratabiliyorum, düşünüp, fikir üretebiliyorum” diyebildiğinde bir kişi, bu geçici değil kalıcıdır ve sadece bir konuda değil yaşamın birçok alanında geçerlidir. Bu nedenle faydalı ve işlevsel terapi biraz uzun sürer. Oysa birkaç seansta ezbere yöntem, teknik ve bilgilerden oluşan yaklaşımlar genellikle kalıcı çözümler sunmaz. Her ne kadar danışan ve terapist sorunu çözdükleri heyecanına kapılsalar da danışan bundan sonraki sorunlarla ilgili işlevsel problem çözme kapasitesini kazanamayabilir.
- Heyecan dolu bir keşif: Psikoterapi sıklıkla bir yolculuk olarak tarif edilir. Bu yolculukta kişi geçmişi ve şu anki duyguları, düşünceleri ve davranışlarının anlamını fark eder, kabullenir, isterse değiştirir dönüştürür, isterse kendine saklar. Terapist bu yolculukta dikkatli bir gözle, elinde teorisinden bir fenerle ışık tutar. Ama bir rehber gibi değil daha çok arama yapan bir arkeolog ve araştırmacı gibi. Dolayısıyla bu yolculuk danışanın iç dünyasına doğru yapılır gibi görünmekle birlikte aynı zamanda ve kaçınılmaz olarak dış dünya, ilişkisini de kapsar. Güvenin ve ortak çalışma disiplinin oluştuğu bir terapi ilişkisinde danışan, kendini ruhunun, zihninin akışına bırakabilir.
- Yeni gerçeklik için bile isteye değişim: Psikoterapi her zaman neşe ve umutla yürümez. Zihnimiz ve ruhumuz sınırlarını genişletmek için zorlanır. Fizyoterapinin kasları geliştirdiği gibi psikoterapi zihnimizi, ruhumuzu geliştirir. Önce yaralarımızı onarır tabii. Gerçekçi ve dürüst terapistler danışanlarına aralarındaki ilişkinin dilinde anlaşılır şekilde “Bazen beni çok sevecek bazen bana çok kızacaksınız. Tıpkı tüm gerçek ilişkilerde olduğu gibi. Önemli ve gerekli olan bütün olup biteni konuşabilme becerisini, cesaretini gösterebilmek” der. Terapinin bu bileşeni büyümek ve gelişmeyi kapsar. Yani kendisiyle dürüstçe yüzleşebilmek ve yüzleştirilmeye hazır olabilmek anlamına gelir. Yani terapistiniz size “onu kıskanıyorsunuz, onun yerinde olmayı çok isterdiniz” dediğinde kısa bir afallamadan sonra duygusunu kabul edebilir ve bu duyguyla nasıl başa çıkabileceğini ele alabilir. Değişim ve büyümek bileşeni terapiye gelmek için mutlaka belirli bir sorun olması gerekmediğini gösterir. Bazen sadece kendini tanımak ve anlamak için de terapiye gidilebilir. İyi terapi dürüsttür, hazır olduğunuzda sizin kendi gerçeklerinizle yüzleşmenize, bunları ifade etmenize alan açar. Hep duymak istediğinizi duyduğunuz yer psikoterapi değildir. Her seansta sizi memnun ederek uğurlamaya odaklı psikoterapist kendi yalnızlığından korkar ve danışanına gizil, açık bağımlılık hediyeleri sunar.
“İYİ BİR PSİKOLOG OLSUN”: TERAPİST SEÇERKEN…
MELTEM YILMAZ, Klinik Psikolog
Terapistinizi seçerken en önemli nokta elbette onun mesleki yeterliğidir. Lisans eğitiminde psikoloji okuyup, psikolog ünvanı almak terapi yapmak için yeterli değildir[2]. Psikoterapist ünvanını, psikoloji lisans programını tamamladıktan sonra yüksek lisansını, uzmanlık eğitimini geçerliliği kabul edilmiş bir yüksek öğretim kurumunda almış, uygun terapi eğitimlerine katılmış ve süpervizyon (terapistlerin, tecrübeli bir başka terapistten aldığı danışmanlık olarak tanımlanabilir) süreçlerini tamamlamış kişilere verilebilir. Yüksek lisansın yanı sıra terapistlerin uzmanlaştıkları bazı alanlar olabilir. Çocuk, ergen, yetişkin gibi gelişimsel dönemlere göre uzmanlaşmanın yanı sıra cinsel terapi, çift terapisi, obsesyon, depresyon, yeme bozuklukları gibi çeşitli alanlarda daha yoğun çalışabilirler. Ülkemizde genelde insanlar bir bilene, daha önce gidene, yakınlarına ya da bir başka uzmana danışarak terapistlerini seçmektedirler. Ne yazık ki ülkemizde psikolog ve uzman psikologların meslek ve görev tanımlarını düzenleyen ve denetleyen bir meslek yasası bulunmamaktadır. Bu da terapiye ihtiyaç duyan kişilerin maddi ve manevi istismarını oldukça açık bir hale getirmektedir. Kim önerirse önersin, terapi sürecine birlikte başlamak istediğiniz terapistin eğitimini sormak, öğrenmek tüm danışanların hakkıdır.
Mesleki yeterliliğin yanı sıra belki de “en iyi terapistin” aslında herkes için farklı olduğunu belirtmek gerekiyor. Çoğu kişi terapistini seçerken aklında değişmesi zor olan beklentilerle sürece başlayabilir. Örneğin, “mutlaka şu üniversiteden mezun olsun, benden büyük olsun ki çok tecrübesi olsun, donuk olmasın, mutlaka kadın olsun”… Bu istekleri “kendimi açabileceğim, rahat ilişki kurabileceğim bir terapist bulmak istiyorum” şeklinde düzenlemek anlamlı olabilir.
Özgeçmişinden, eğitiminden son derece memnun olduğunuz bir terapistle dahi öngörüşme yaptığınızda aranızda ilişki kurmanın zor olabileceğini, duygusal olarak açık olmakta zorlanabileceğinizi hissedebilirsiniz. İlişki kurmakta zorlandığınızı hissetmenize birçok etmen sebep olabilir. Örneğin, terapistiniz cinsiyeti, yaşı, ait olduğunu düşündüğünüz inanç sistemi, tüm bunlar sürecinize başlarken terapistinize yönelik hislerinizi etkileyebilir. Bu noktada önemli olan, bu deneyiminizin üzerine düşünmeniz ve bunu açıklıkla terapistiniz ile paylaşmanızdır. Eğer terapi sürecine görüşmeye gittiğiniz terapistinizle devam etmek istemediğinizden eminseniz, terapistinizin bunu anlaması ve size uygun olduğunu düşündüğü bir meslektaşına yönlendirmesi mümkündür. Terapistler, sanıldığının aksine bu gibi konuşmaları sıkça yaparlar. Devam etme motivasyonu hissettiğiniz, güvendiğiniz ve kendinizi açmaktan çekinmediğiniz bir terapisti bulmak ilk başlarda zor olabilir ama bulduğunuz noktada kendinizi, duygularınızı, ilişkilerinizi, daha önce hiç fark etmediğiniz dinamikleri keşfetmeye dair kıymetli yolculuğun başlayacağını söyleyebiliriz.
İNSANLARIN TERAPİYE BAŞLAMALARINA ENGEL OLAN 9 SEBEP
Yazan: Mary FitzGerald, LCSW-C, & Rebecca Landau-Millin, Psy.D.
Çeviren: EKİN EMİRAL, Klinik Psikolog
İnsanların terapiye başlamak konusunda emin olamamaları sık görülen bir durumdur; bazı toplumsal mitlere bağlı olarak, sürecin nasıl ilerleyeceğine dair kaygılı hissedebilirler:
- “Sorunlarım gerçekten o kadar da kötü değil.”: Çoğu zaman insanlar, terapinin son çare olduğunu, sadece ciddi sorunları olanlar için uygun olduğunu düşünebilirler. Oysa, daha önce destek almak için arayışa başlamak, kişinin daha iyi hissetmesini ve daha hızlı bir şekilde ilerlemesini sağlar.
- “Sorunlarımı kendi başıma çözebilmeliyim.” Tıpkı fiziksel bir problem yaşadığınızda, tıbbi bir danışmanlık aradığınız gibi, terapistler de duygusal yaşamınızla ilgili sorunları anlamanız ve çözebilmeniz için destek olurlar.
- “Terapiye başlarsam, sonsuza dek sürecek mi?” Terapinin sıklığı ve süresi, terapist ve danışan arasında konuşulur ve sonuçta danışan tarafından karar verilir. İnsanlar, amaçlarına ve ihtiyaçlarına bağlı olarak, kısa süreli danışmanlıklardan, uzun vadeli terapilere, psikanalize kadar çok çeşitli terapi sürelerinden yararlanabilir.
- “Tüm özel düşüncelerimi terapistime açıklamak zorunda kalacağım.” Terapinin faydalı yönlerinden biri, danışan olarak neyi, ne kadar paylaşacağınıza sizin karar vermenizdir. Terapinin sıklığını ve süresini ayarlamada olduğu gibi, sonuçta terapinin hızını da siz belirlersiniz ve terapistiniz, sürece yardımcı olmak için oradadır.
- “Yargılandığımı hissedeceğim.” İnsanlar genellikle duygularından bahsederken kendilerini savunmasız hisseder. Terapistin paylaşılan konu hakkında ne düşüneceği veya ne hissedeceği konusunda endişelenebilirler. Ancak terapistiniz sizi yargılamak için değil, aksine, sizi dinlemek ve biricik bir bakış açısı sunmak için oradadır.
- “Terapistimin “koltuk değneği” olacağından endişe duyuyorum.” Danışan ve terapist arasında bağımlı bir ilişki kurmak, terapinin hedeflerinden biri değildir. Terapötik ilişkinin iş birliğine dayalı olması amaçlanır. Zamanla insanlar, terapide öğrendikleri kendilerini daha iyi anlama, duyguları düzenleme, sorun çözme gibi becerileri, terapistten bağımsız olarak uygulayabileceklerini fark eder. Terapi sona erdiğinde, kişi bu becerileri daha aktif kullanabilir.
- “Sorunlarım hakkında konuşursam, belirli değişiklikler yapmak zorunda kalacağım.” Düşünceler ve eylemler arasında fark vardır. Örneğin, ilişkinizdeki zorlukları konuşmak için terapiye gittiğinizi düşünelim. İlişkiniz ile ilgili konuşmaya başladığınızda, duygularınızla temas ettiğinizde, ilişkiyi sona erdirmek zorunda kalacağınızdan endişelenebilirsiniz. Halbuki, ilişkiniz ile ilgili daha önce fark etmediğiniz, yeni bir bakış açısı ve/veya farklı seçenekler keşfedebilirsiniz.
- “Kendim hakkında öğrenebileceklerimden endişeleniyorum.” Aslında, çoğu zaman mutluluğa ve başarıya en engel olan şey, kendimizi tam olarak anlamamamızdır. Kendini fark etmek, insanların kendi yaşamları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlar.
- “Terapiye başlamak konusunda karışık hissedersem, bu terapinin bana uygun olmadığı anlamına mı gelir?” Terapiye başlama konusunda karışık duygulara sahip olmak yaygındır. Terapiye başlama konusunda tereddüt etmek, kendimizi anlamak adına çok önemli bir şeyin varlığını gösterebilir. Bu nedenle, bu endişeleri araştırmak için zaman ayırmak önemlidir. Bu, duygusal enerjinin zor duyguları bastırmak yerine terapiden daha fazla fayda elde etmeye yönlendirilmesine izin verir.
TERAPİDE ETİK MESELELER
ELİF GÖKÇE, Klinik Psikolog
Gücün kötüye kullanımı: Terapi seansları en mahrem konuların konuşulduğu, danışan için çok özel ve değerli zamanlardır. Kişinin zorlandığı, baş edemediği, anlayamadığı ya da anlamlandıramadığı konulardan bahsederken kendini savunmaz ve kırılgan hissetmesi son derece doğal bir durumdur. Terapistin bu analiz anlarına dahil olması terapötik ilişkinin doğasını çeşitli şekillerde etkileyebilir. Terapist, danışan tarafından, “tüm-güçlü” ve her soruna çözüm bulabilen biri olarak algılanabilir; bir kurtarıcı, bir kahraman, bir güç timsali veya bir idol gibi görülebilir. Tüm bunlar terapi içinde gerçekleşmesi olağan durumlar olmakla birlikte, konuşulması ve yorumlanması gereken meselelerdir ve terapistin bu asimetrik ilişkinin dinamiklerinin farkında olması gerekir. Terapistin kendi kişisel meseleleri veya başka sebeplerle kendisine yakıştırılan bu sıfatları ve rolleri kendi çıkarları için kullanması yetkinliğini ve gücünü kötüye kullanması anlamına gelir ve etik ihlal kapsamındadır. Bu durumlara örnek olarak terapistin danışanı yargılaması, aşağılayıcı yorumlarda bulunması, danışana kendi dünya görüşünü kabul ettirmeye çalışması ve danışanın hayatına müdahalelerde bulunması sayılabilir.
Yakınlığın kötüye kullanımı: Terapide kimi zaman danışanın hiç kimseye anlatamadığı ve belki ilk defa kelimelere döktüğü konular olabilir. Tüm bunları terapistle konuşmak, terapistin kapsayıcılığı ve kabulü danışanın terapiste yakın hissetmesine neden olabilir. Çoğu zaman terapist, her hafta düzenli olarak danışanı seansta bekleyen sabit ve güçlü bir figür olarak danışanın hayatında yer alır ve terapistle ilişki danışanın hayatındaki önemli ilişkilerden biri haline gelir. Kimi zaman danışan bu yakınlık içinde terapiste romantik hisler beslemeye başlayabilir. Bazen bu yakınlık terapistin anne/baba gibi, çok yakın bir arkadaş gibi görülmesi şeklinde de olabilir. Bu durum terapi içinde konuşulması ve yorumlanması gereken bir meseledir. Terapist bu duruma sebep olmuş olabilecek dinamikleri gündeme getirmekle yükümlüdür. Terapist, terapötik ilişkinin kişiselleşmesinden kaçınmalıdır. Romantik duyguların terapi çerçevesi içerisinden anlamlandırılamadığı ve çözülemediği durumlarda terapi sonlandırılmalıdır. Benzer şekilde terapist -danışan ilişkisinin bir tür arkadaş, ebeveyn-çocuk ilişkisi haline döndüğü ve analiz edilmediği durumlarda terapiye devam edilmemesi önerilir.
Mahremiyetin kötüye kullanımı: Terapist, terapide konuşulan tüm bilgileri, danışanın veya etrafındaki insanlardan birinin hayatı tehlikede olmadığı sürece gizlilik ilkesi dahilinde korumak mecburiyetindedir. Terapi danışanın yaşantılarının gündeme getirildiği ve anlamlandırıldığı bir yerdir; çoğu zaman terapist, danışan hakkında çok özel ve mahrem bilgilere sahip olmuş olur. Fakat, danışan çeşitli sebeplerle kendine dair bilgileri, yaşamındaki olayları terapistle paylaşmamayı seçebilir. Kimi durumlarda danışan bilerek terapiste yanlış bilgi verebilir. Tüm bunlar danışanın hikayesi ve kişiliği dahilinde anlamlandırılması ve yorumlanması gereken meselelerdir. Terapist bu davranışların altında yatan sebepleri anlamaya çalışmalı ve danışana baskı yaparak bilgi almaya çalışmamalıdır. Benzer şekilde danışanın hayatındaki duygusal, romantik, cinsel vb. yaşantıları ve detayları, terapi çerçevesi dışında, terapistin kendi kişisel merakı için araştırması, sorması ve anlattırması etik ihlal olarak sayılabilir.
[1] https://www.apa.org/helpcenter/understanding-psychotherapy
[2] https://www.psikolog.org.tr/tr/kurumsal/sikca-sorulan-sorular-x716