İREM EKEN, Klinik Psikolog
Travma, günlük yaşantımızda sık kullanılan kelimeler arasına girmeye başladı. Bazen insanlar stres düzeyini arttıran olaylara bile “travma” diyebiliyor. Nasıl ki her zorlayıcı olaya travma etiketi koymak doğru değilse, hiç travma yaşamamış bir insandan söz etmek de kulağa pek gerçekçi gelmiyor. Peki, neler gerçekten travma olarak tanımlanabilir?
Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik şekilde gelişen, kişinin günlük rutini, anlamlandırma süreçlerini bozan olayları travmatik yaşantı olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım üzerinden düşünüldüğünde, yaşanılan olaydan daha çok, bu olayın kişi üzerinde bıraktığı etkinin önemli olduğunu söylenebilir. Örneğin, deprem bir kişi için travmatik bir yaşantı olabilirken, bir başka kişide böyle bir etkisi olmayabilir. Bir kişi için boğulma tehlikesi geçirmek, bir başkası için boşanma süreci, bir diğeri için ilkokul öğretmeninin onu herkesin önünde aşağılaması travmatik bir yaşantı olabilir. Kişinin bu gibi durumlardan travmatik bir şekilde etkilenmesi, kişinin olay öncesi psikolojik durumu, baş etme ve destek mekanizmalarının çeşitliliği ile ilişkilidir.
Beynimiz travmaya nasıl tepki veriyor?
Hayatta milyonlarca an deneyimlenir. Bu deneyimler beyinde işlemlenerek yani bir değerlendirme sürecinden geçerek, hafıza merkezinde diğer anılarla bütünleşmiş bir şekilde depolanır. Duygu, düşünce, duyum, imge, ses, koku gibi bilgiler işlenip ilişkili anı ağlarına bağlanarak bütünleşir. Böylece o deneyimle ilgili öğrenme gerçekleşir. Edindiğimiz bilgiler gelecekte tepkilerimizi uygun bir şekilde yönlendirmek üzere depolanmış olur. Ancak travmatik bir yaşantı söz konusu olduğunda, beyin bu işlemleme sürecini etkili bir şekilde yürütemez. Yeni bilgi işlenip mevcut anı ağlarına dahil olamaz. Çünkü kişi için o anının uyaranları çok fazladır ve yarattığı duygular çok yoğundur. Böylece anı zihnimizde işlenmemiş bir şekilde kalabilir ve anlamlandırılamayabilir. Bu durum, davranışları, düşünceleri, duygu durumunu olumsuz etkileyebilir.
Kişilerin travmatik yaşantılara verdikleri tepkiler oldukça değişkendir. Bazılarının günlük hayatı etkilenir, insanlara verdikleri tepkiler, ilişkileri, uyku, yeme düzenleri değişebilir, yardım talepleri artabilir. Bazılarının ise hiç etkilenmediği düşünülebilir. Zihin baş edemediği duygusal malzemeyi gündelik hayatını devam ettirebilmek için yok sayabilir ve kişi hiçbir şey olmamış gibi davranabilir. Bazen kişi zorlanmıyor gibi görünse de, çevresindekileri zorlayabilir.
Travmatik yaşantı sonrası kişinin tekrar işlevsel bir yaşam sürebilmesi için destek alınması çok önemlidir. Bu destek terapi sürecidir. EMDR terapisi de bu zorlayıcı ve yıkıcı anıların yeniden işlemlenmesine, anlamlandırılmasına destek veren bir yöntemdir.
Peki, EMDR nedir?
EMDR, kişinin hatırladığı veya hiç hatırlamadığı bütün yaşantısal süreci inceleyen, işlenmemiş anıların işlenmesini ve yeniden çerçevelenmesini sağlayan fizyolojik temeli bir terapi yöntemidir. Kişiyi günlük yaşamında zorlayan durumları ele alarak geçmişiyle ilişkilendirir, beynin zamanında anlamlandıramadığı travmatik anının tekrar işlemlenmesine destek olur. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişkinin kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin işlemlenmiş ve sentezlenmiş bir şekilde depolanabilmesini sağlayabilir. Böylelikle travmatik yaşantının kişi üzerinde yarattığı etki azalabilir.
EMDR terapisi ilk olarak travma geçirmiş kişilerle çalışılarak geliştirilmiş ancak günümüzde birçok psikolojik sorun ile baş edebilmek için kullanılan bir yöntemdir. EMDR günlük hayatı zorlaştıran etkilerin, belirtilerin azalmasını sağladığı gibi, aynı zamanda kişinin kendine, çevresindekilere, dünyaya dair yeni bakış açıları kazanmasına, olumlu düşünceler ve inançlar geliştirmesine destek olabilir.