EGE ORTAÇGİL, Klinik Psikolog
Koronavirüs salgını ile birlikte çalışma hayatı da epey değişti. Bazı çalışanlar zorunlu olarak işe gitmeye devam etti, bazıları vardiyalı, bazıları evden çalıştı. Türkiye’de şirketlerin %49’u evden çalışma sistemine geçmişken[1], yasakların kaldırıldığı bugünlerde, iş yerleri de “yeni normal” ile tanışıyor. Çalışanlar ofise geri dönüyor ya da dönmeye hazırlanıyor. Yeni normal, Kartal görünümlü Şahin gibi, biraz tanıdık, biraz tuhaf, “a”normal hissettiriyor. Yine bir değişim zamanı, tekrar uyum sağlama dönemine giriliyor.
Yeniliklere alışmak elbette zaman alıyor.
Salgının ilk ortaya çıktığı günlerde ne yapacağımızı, bizi neyin beklediğini, bununla nasıl başa çıkabileceğimizi bilmiyorduk. Tekrar tekrar şaşırdık, korktuk, endişelendik, öfkelendik. Bazen “koca insanlık tarihinde bula bula bu dönemimi buldum?” diye isyan ettik. Bazen enerjimiz tükendi, elimizi, kolumuzu kaldırmaya halimiz olmadı. Bazen de belirsizlikler karşısında bilebildiklerimize, yapabileceklerimize odaklandık. Hayal kurduk, birlikte yaşadığımız kişilerle keyifli zamanlar geçirdik, yeni şeyler denedik, öğrendik, ilişkilerimizi gözden geçirdik, yaşamın kıymetini anladık, paylaştık, dayanıştık.
Bugünden o günlere dönüp baktığımızda, tüm bilinmezliklerin ve kısıtların gölgesinde, epey yaratıcı çözümler ürettiğimizi söylemek mümkün. Örneğin, “Evde çalışacak alanım yok, evi şöyle düzenleyeyim”, “Hareket etmem lazım, kendime evde yapılabilecek egzersizler bulayım”, “Çocuk tüm oyuncaklarından sıkıldı, evdeki malzemelerle başka bir oyuncak yapmayı deneyelim”, “Dışardan ekmek almak istemiyorum, maya yapmayı bir öğreneyim”, “Maskem yok, şu elimdeki kumaşlardan dikmeye çalışayım”, “Evde hiç mahremim yok, biraz arabaya inip kafa dinleyeyim”, “Arkadaşlarımı çok özledim, görüntülü konuşayım” gibi, alışkanlıklarımızın biraz dışında ama o anki ihtiyaçlarımıza yönelik çözümler ürettik.
Kısıtlamalara, maskelere, bol bol el yıkamaya, önümüze geleni dezenfekte etmeye, temastan kaçınmaya alışmıştık ki yeni bir döneme girdik. Yeni normal alışkanlıkların, rutinlerin, tekrar gözden geçirilmesine neden oldu.
Yine uyum sağlayabiliriz.
Evde daha çok zaman geçirilen dönemde, işlevsel çözümler bulabilmek için kendimize iki temel soru sorduğumuzu düşünebiliriz. Birincisi “Neye ihtiyacım var ve koronavirüs şartlarında bunu nasıl karşılayabilirim?”, ikincisi “Karşımdakinin neye ihtiyacı var ve ben ne yapabilirim?” Bu iki sorunun cevabı, ofise dönüş için yapabileceklerimize ışık tutabilir.
- Hem benim hem de karşımdakinin en temel ihtiyacı sağlıklı ve güvende olmak: Abraham Maslow’un ünlü piramidinden bildiğimiz gibi, insanın en temel ihtiyacı yaşamın devamına yönelik fizyolojik ihtiyaçlardır. Yemek, su, uyku gibi ihtiyaçlar karşılanmaya başlandığında, sıra güvende olduğumuzu hissetmeye gelir. Bu ihtiyaçlar karşılanmadan ilişki kurmak, aidiyet hissetmek, kabul görmek, bir şeyler öğrenmek, keşfetmek, kendimizi gerçekleştirmek gibi diğer ihtiyaçların giderilmesi pek mümkün olmaz. Doğal olarak, ofislere geri dönerken, kendimizi sağlıklı ve güvende hissetmemiz önceliklidir. Bunları fiziksel, duygusal ve ekonomik açıdan değerlendirebiliriz. Üstelik benzer bir ihtiyacın yanımızdaki diğer kişiler için de geçerli olduğunu düşünerek, onları da gözeten, duyarlı, sorumlu bir yerden davranabiliriz.
- Herkes farklı duygular yaşıyor, duyguları düzenleyebilmeye ihtiyaç duyuyoruz: Karantina dönemini herkesin aynı koşullarda geçirmediği düşünüldüğünde, deneyimlerin, duyguların da farklılaşabileceğini tahmin edebiliriz. Örneğin, dışarda çalışıp eve dönen biriyle, tamamen evden çalışan birinin, büyük şehirde yaşayan biri ile kırsalda, bağ bahçe içinde yaşayan birinin, maaşlı çalışan ile yaptığı iş üzerinden ücret alan birinin stres, kaygı seviyeleri birbirinden oldukça farklı olabilir. Nerede olduğunuz, kimlerle olduğunuz, bu kişilerle ilişkileriniz, sağlık durumunuz, ekonomik durumunuz, kişisel özellikleriniz, psikolojik tarihçeniz gibi pek çok unsur nedeniyle salgının nasıl algılandığı, deneyimlendiği değişirken karantina dönemini nasıl geçirdiğiniz, ofise nasıl bir paket ile geri döndüğünüzü de belirleyebilir. Kaygı, hüzün, umutsuzluk, çaresizlik, şaşkınlık hissedilebileceği gibi sevinç, umut, heyecan da hissedilebilir. Yani biraz öyle biraz böyle de hissetmek mümkündür. Her ne hissediliyorsa, reddetmeden ya da pollyannacılık yapmadan, bu duyguların farkında olmak ve kabul etmek önemlidir. Duygular anlaşılabildiğinde, bu duygunun hissedilmesine neden olan durumu anlamak da, kendinizi ifade etmek de kolaylaşır. Dolayısıyla ani, tepkisel, şiddetli davranışlar yerini düzenlenmiş duygu ve düşüncelere, sağlıklı davranışlara bırakır.
- Temassızlığın üstesinden gelebilecek en önemli beceri etkili iletişim kurabilmek: Kültürel olarak fiziksel mesafe koymak, temas etmekten kaçınmak alışkın olduğumuzun biraz dışında. Özlediğimiz arkadaşlarımıza sarılamamak ya da toplantılara el sıkışmadan başlamak zor olabilir. Temas ile ilgili ritüellerimiz zorunlu olarak başkalaşacağı için sözlü ve sözsüz iletişim becerilerimizi daha çok ve etkin kullanmamız gereken bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz. Beden dilimizi daha etkili kullanmak, karşımızdaki kişinin sadece insan olarak varlığını kabul ettiğimizi göstermek için “iyi ki varsın, ne iyi oldu bugün seninle birlikte çalışmak” gibi cümleleri daha sık kullanmak, takdir etmek, geri bildirim vermek, bunları karşımızdaki kişilerden de istemek, dinlemek, anladığımızı göstermek, kendimizi açık, somut ifade etmek, empati kurmak gibi çeşitli becerileri kullanmak işimize yarayabilir.
Özetle, insanlık tarihinin coğrafyalara, iklimlere, mekânlara, sistemlere uyum sağlama hikayeleri ile dolu olduğunu biliyoruz. Örneğin, sıcak olduğu için gün ortasında “siesta” yapan, çalışma saatleri gibi sosyal hayatın, kıyafetlerin, ayakkabıların, iç ve dış mekanların bu ısıyla uyumlu şekilde yapılandırıldığı yerleri düşünebiliriz. Karantinaya alıştığımız gibi, yeni normalin gerekliliklerine de zamanla alışacak, uyum sağlayacağız. Önemli olan, sağlığı ve güvenliği elden bırakmadan, duygularımızı fark ederek, düzenleyerek, bilgi, beceri ve kaynaklarımızı kullanarak bu yeniliğe ayak uydurabilmek olacak. Zorlandığımız durumlarda da yardım isteyeceğiz; arkadaşlarımız, yakınlarımız, gerekiyorsa uzmanların profesyonel desteği bize eşlik edecek.
[1]https://www2.deloitte.com/content/dam/Deloitte/tr/Documents/human-capital/isin-gelecegi-uzaktan-calisma-sisteminde-organizasyonel-dayanikliligi-korumak.pdf