PINAR ARSLAN DEMİRCİ, Uzman Psikolog
Yeni bir yıla girerken pek çoğumuz için hayattan ve kendimizden beklentilerimiz gündeme gelir. Bu dilekler çok genel olarak sağlık, para, aşk, başarı gibi sıralanabilirken; geçen yılın hiç de iyi geçmediğini hatırlayanlar için yaşanan zorlukların bitmesi, acıların tekrarlanmaması, hastaların iyileşmesi, maddi koşulların iyiye gitmesi de olabilir. Bunların yanında bazı orta yaş yetişkinler yeni yılda para biriktirebilmeyi, yatırım yapmayı, sağlığına daha çok dikkat etmeyi, seyahat edebilmeyi dilerken; genç yetişkinler aşık olmayı, evlenmeyi, yeni beceriler öğrenmeyi, daha çok kitap okumayı dileyebilir. Belki yılbaşının beklediğimiz bazı değişim ve dönüşümler için bir başlangıç noktası olmasını istiyoruz ama yılın ve hayatımızın pek çok noktasında değişim ihtiyacı ve bunun yarattığı iç çatışmalarla zaten karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü ne istediğimizi, ne beklediğimizi tam olarak anlamak, gerçekten istiyor muyuz ve bu bizim için iyi bir şey mi karar vermek pek de kolay olmayabiliyor.
Yetişkinlik dönemi, ergenlik ve çocukluk dönemlerine kıyasla kişinin kendini daha iyi tanıması, dolayısıyla ne istediğini ve bunun için nelere ihtiyacı olduğunun daha çok fakında olması beklenen yaşlardır. Oysa kimi zaman, kimi yetişkinler için kendinden ve hayattan beklentiler hiç de net olmayabilir. Bazen kişi ne istediğine dair bir hisse, sezgiye sahiptir ancak bu isteği konusunda kafası karışık olabilir. Örneğin, 30 yaşına yaklaşmış biri, artık daha düzenli bir ilişkide olmak istediğini ya da evlenmek istediğini düşündüğünde bu isteğiyle ilgili aklı ve duyguları karışabilir. Önceden bunu hiç istemediğini hatırlayıp bunu istemek normal mi, bunu neden istiyor olabilirim, kişiliğime ya da hayattaki duruşuma uygun bir istek mi bu diye sorgulayabilir. 35 yaşında biri artık daha az harcasam, kenara para koysam, yatırım yapsam, ev alsam diye düşünmeye başladığında; önceden mülk edinmeye karşı olduğunu, hayatı en güzel şekilde yaşamanın önemine inandığını hatırlayıp içinde bir çelişki, çatışma hissedebilir. Başka bir açıdan bakarsak, biri ebeveyn olduktan sonra henüz yeteri kadar gezmediğini, eğlenmediğini, aşk yaşamadığını fark edip hep bir şeyler kaçırıyormuş gibi hissedebilir, ebeveynliğin sorumluluklarını taşımakta zorlanabilir.
Beklentilerimiz, kararlarımıza dair yaşadığımız çelişkiler ve iç çatışmaları anlamak için Erik Erikson’un Psiko-sosyal Gelişim Kuramı ile düşünebilir miyiz?
Bu kurama göre, insan hayatı boyunca sekiz farklı gelişimsel evreden geçmekte ve her bir evrede farklı bir psiko-sosyal çatışma yaşamaktadır. Bu çatışmaları başarıyla yönetebilirse sonraki evrelere daha rahat geçebilmekte; yönetemezse bu dönemde edinilecek temel becerileri geliştirmekte zorlanmaktadır. Bu yazıda daha çok yetişkinlik dönemindeki evreler ele alınıyor olsa da ilk evrelerden kısaca söz etmek anlamlı olabilir.
Bu kurama göre çocuk, bebeklikte dünyanın güvenilir bir yer olup olmadığını anlamaya çalışır ve aldığı tutarlı, ilgili, sevgi dolu bakım ona dünyanın güvenli bir yer olduğunu söylerken; tersi de güvensizlik duygusu ve inancını getirebilir. Yürüme çağında, kendi özerkliği konusunda bir iç çatışma yaşar ve bağımsızlaşma çabalarına karşı aldığı tepkiler sonucunda kendiyle gurur duyabilir ya da kendinden utanabilir. Erken çocukluk döneminde, yeni beceriler öğrenme ve bunları deneme konusunda girişken olup olmama konusunda çatışma yaşarken; orta çocukluk döneminde becerilerini fark etme konusunda bir çatışma içindedir. Ergenlik döneminde ise “Ben kimim ve kim olabilirim?” sorularına cevap ararken sağlıklı bir kimlik kazanabilir ya da rol karmaşası içinde kendini tanıyamayabilir.
Kişi çok özetleyerek sözünü ettiğimiz bu evrelerden bir şekilde geçip de yetişkinlik dönemine gelir. Bu evrede, önceki gelişimsel dönemlerin deneyimleri ile çözülen ya da çözülemeyen çatışmaların etkisi altındaki bu kişiden olgun bir yetişkin gibi kararlar alması ve bu kararların sorumluluğunu taşıması beklenir. Dünyaya, insanlara, kendine güvenemeden devam etmek durumunda kalmak; özerkliğini kazanamamış olmak, yeni şeyler denemekten korkmak, içinde bir yerlerde kendini sıkça yetersiz, beceriksiz hissetmek ve kim olduğunu ve ne istediğini bilememek yetişkinlik dönemindeki yaşanabilecek çatışmalara daha hazırlıksız girmek ve daha da zorlanmak anlamına gelebilir.
20’li yaşlara gelen kişi erken yetişkinlik döneminde aile dışından diğer insanlarla samimi ilişkiler kurma, dostluklar, aşk, sevgi gündemdedir. Önceki evrelerdeki deneyimlerin de etkisiyle özellikle romantik ilişki kurduğu kişilerle yakın, samimi bir ilişki kurma, paylaşma, sevme ve sevilmeyi deneyimleme ihtiyacını karşılamaya çalışır. Bu dönemdeki seçimleri, kendinin ve karşıdaki kişilerin ilişkideki tutum ve davranışları bu dönemin nasıl geçtiğini belirler. Sevme kapasitesini kullanabilen, kendini tanıyarak ilişkilerde doğru seçimler yapabilen, içten, sevgi dolu ve eşitlikçi ilişkiler sürebilen kişiler bu evreyi de başarıyla geçmiş olurlar. Diğer taraftan hüsranlar ve hayal kırıklıkları yaşamak, kendini yetersiz ya da değersiz hissetmek gibi pek çok nedenle kişi kendini ilişkilerden uzak tutabilir, sağlıklı, samimi ilişkiler kurmaktan kaçınabilir ya da benzer sağlıksız ilişki döngülerinde bulabilir.
Orta yetişkinlikteki çatışma ise işe yarar ve üretken olma ihtiyacı etrafında şekillenir. Hayatını neredeyse yarıladığını düşünen kişi, bu dönemde eksik kaldığını düşündüğü şeyleri tamamlamayı, hayatını daha anlamlı kılmayı, geride kendinden anlamlı izler bırakmayı isteyebilir. Varsa kendi çocukları için iyi bir hayat sağlama, dünyayı sonraki nesiller için daha iyi bir hale getirme konusunda motive olabilir. Kitap yazmak, seyahat etmek, gönüllü işler yapmak da bu dönemde üretken olmanın yolları olarak düşünülebilir. Başka biri ise belki yine geçmiş deneyimlerin etkisiyle, belki de anlamlı bir hayat için sahip olamadığını düşündüğü şeylerin farkındalığı ile kendini yeterince işe yarar hissetmeyebilir ve dış dünyaya karşı ilgisiz ve bağlantısız olmaya başlayabilir. Bu da sağlığına ya da yaşam kalitesine dikkat etmeme, pek bir şey yapmadan çok az aktivite ile günleri geçirme, sadece günü kurtarma ve keyifsiz bir hayat yaşama ile sonuçlanabilir.
Acaba yetişkinlerin kendinden ve hayattan beklentileri konusunda kafalarının karışmasına sebep olan, bu sözünü ettiğimiz iki evrede yaşanan iç çatışmalar olabilir mi?
Ergenlik döneminde kendini yeterince keşfedememiş, kim olduğunu özgürce tanımlayamamış bir yetişkin ne istediğini bulmakta zorlanabilir. Bu dönemde kendini tanımlamaya çalışırken sahip olduğu değerlerin değişebileceğine ikna olmayabilir. Erken yetişkinlik döneminin sonlarında evlenmeyi ya da uzun süreli ve kendini güvende hissedeceği bir ilişkiyi isteyen bir kişi, kendini bir yandan evlenmeyi düşünmeyen, bağlanmakta zorlanan ya da özgürlüğüne düşkün biri olarak tanımladığı için kendini kararsız ve karışmış hissedebilir. Belki de hem o ihtiyaç hem de kendi için yaptığı tanımlama doğrudur. Benzer şekilde orta yaşlara geldiklerinde para ve yatırım konularıyla daha çok haşır neşir olmaya başladıklarına şaşıranlar, daha çok seyahat etmeye başlayınca bir yandan suçluluk duyanlar, çocuklarının hayatını ve geleceğini her şeyin önünde tutmaktan sıkılanlar da benzer çatışmalar yaşıyor olabilirler. Bu dönemlerde bir yanımız bir şey isterken başka bir yanımızın başka bir şey istemesi; bir yandan pek çok insanın yürüdüğü gelişimsel yoldan yürürken bir yandan içeride başka huzursuzlukların, çatışmaların yaşanması oldukça olağandır.
Önemli olan ihtiyaçlarımızı fark ederken bir yandan da kim olduğumuz, potansiyelimiz, becerilerimiz, ilişkilerimiz konularında nerede olduğumuzu bir gözden geçirmek olabilir. Biz insanlar belli bir mizaç, karakter ve kişilik etrafında da olsa, değişime açık varlıklarız; büyüyoruz, değişiyoruz, dönüşüyoruz. Bu değişimleri kabul etmek ve onlara açık olmak, geçmiş dönemlerimizde çözemediğimiz iç çatışmalarımızı esnek ve şefkatli bir şekilde ele almak ve her bir karar aşamasını bir büyüme fırsatı olarak görmek anlamlı olabilir.
Erik Erikson’un kuramı elbette pek çok eksiği ile eleştiriye açık olabilir ancak güçlü yanı bizim hayatımızda geçtiğimiz yolları değerlendirebilmek için bize bir araç sunmasıdır. Her ne kadar gelişimsel evreleri yaşlarla sınırlandırmış gibi görünse de, bunu yapmasının nedeni söz edilen çatışmaların özellikle bu dönemlerde yaşanabileceğinin altını çizmesidir. Biliyoruz ki; hayatta her şeyi her yaşta yaşayabiliriz ve belli dönemlerdeki olumsuz deneyimleri neyse ki telafi etme şansına sahibiz.
Bu teorideki son gelişimsel evre olan geç yetişkinlikte, kişi yaşamını irdeleyerek geçmişe dair başarı ve başarısızlıkları düşünmeye, hayatından memnun olup olmadığını düşünmeye başlar. “Nasıl bir hayat yaşadım?” sorusuna verdiği cevap onu memnun ettiğinde, kendini daha huzurlu ve bilge hissedebilir. Bunun aksine geçmişinin kaçırılmış fırsatlar, kendi seçmediği yollar, iradesiyle vermediği kararlar ile dolu olduğunu gördüğünde umutsuzluk ve huzursuzluk hissedebilir. Bu yüzden, “Anlamlı bir hayat yaşadım.” diyebilmek için insanın yaşarken kendini, önüne çıkan fırsatları, seçimlerini, kararlarını irdelemesi ve zaman zaman içinin karışması anlamlıdır.
Bu çatışmaları büyüme ve gelişme için bir fırsat olarak görürsek ve çatışmanın her bir tarafına da aynı anlayış ve şefkatle bakabilirsek, çatışmayı çözmek daha kolay ve rahat olabilir. Yeni yılda kendinizden ve hayattan beklentilerinizin büyüme ve gelişme için bir fırsat olabilmesi dileğimizle…